İkinci bölüm, geç oldu, güç de oldu ama oldu. Yani (10.38'de kaydedildi taslak diyor sekreterim blogger bey, şu anda saat 12.53, evlerden ırak hakikaten güç oldu :P ) olacak, başlanmış iş bitmiş iştir ne de olsa, sanki babam gelip yazacak, ben yazmazsam nah biter. bunu idrak ettikten sonra gidip bir yerlerden soda bulayım. Öğle yemeği iyiydi hoştu da, sanırım mideme oturdu allahsız.
Nerede kalmıştık? Şenol dedik, gecenin sonu dedik, hatırlamıyoruz dedik. Dedik de, uyanması çok zordu. Hele bir de gece vakti 91 tuvalete çıkar da çadırın fermuarını kapatmazsa, hele ki ilk gece abbio çadırı kurarken çadırın tabanına "cırt, cııııırt" diye hasar verdiyse. Bir de bu iki organizmanın (dedim ya insan demeye dilim varmıyor, evlat olsa sevilmez) akşam damacanayla alkol tükettiğini düşününce, sabahı tahmin etmesi sıfırla eksi sonsuz arasında herhangi bir noktaya denk geliyor. Düşünmemek en güzeli. Yedik fırçamızı oradaki "anaane" teyzemizden, çok içmişiz, fantastik olmuş girişimiz, üzülmeyin hep olur öyle, insanlar ilk günlerinde patlak veriyorlar mealinde birşeyler söyledi. He dedik. Adamın biri bizi kalasla dövmek gerektiğini söylemiş, neden girişmediği muamma, kimdi o deyince, arka masada kahvaltısını eden kel rahatsız olmuş gibi durdu, güldüm kendisine. Gidip kulağına fısıldamak isterdim, reklam sloganı tarzında; "Bir kalas asla yetmez" diye, ama o arada birayla meşguldüm, bir de gelmeyen menemenin godot'suydum.
Gündüz olağan şekilde Akvaryum koyu (ısrar ediyorum gidiniz), Şebnem abla, O muhteşem şaraplar, Rüzgargülü, Kamp arasında geçti, sessizdi, sakindi. Abbio dünün yorgunluğunu atmak için erken uyudu. Ben üstüne yatacak tahta bir sedir buldum, 5 şişe bira ve abbio'nun sigarası eşliğinde 2-3 saat yattım. Yıldızları izledim, cırcır böceklerinin korosu muhteşemdi. Hayatımı gözden geçirdim nicedir yapmadığım şekilde, uçurumdan aşağı yuvarlandığımı farkettim, gülümsedim yuvarlanırken, o da bir safhası değil mi sanki delirmeye giden bu yolun. "Sil baştan başlamak gerek bazen, hayatı sıfırlamak" dedi, şebnemlerin ferah olanı, dinlemedim. Çünkü aslolan Şebnem abla'nın bize söyleyeceği "Hatırlamak bir anlam ifade ederken o hatıralara kederlenmek, o kederi yaşamak" idi. Duyar gibiyim "ulan ipne daha duymadığın bir söz nasıl o anda aklına gelmiş olabilir ki?" diye :) Melankolik insanız vesselam (bilgi işleme çok teşekkür etmek istiyorum şu an için, Scorpions - Still lovin' you çalmakta şu anda, taa lise yıllarıma pencere açtılar), aynı kelimelerle olmasa da aynı hissiyatla düşünüyoruz. Çok yaşa sen Şebnem abla, hüznünle, güzelliğinle, biricik olmanla, ve daha mutlu günler için, çok yaşa.
En sonunda sabah oldu, yine bir kahvaltı, yine bira ama ondan sonrası fantastik oldu. Efenim Abbio kişisi tipime bakıp "bu takoz hiç bilmez masa tenisi" demiş olacak ki, bana maç teklif etti. Malumunuz olacağı üzere, biraz futbol izleriz, biraz da kural tanımazlık var bünyede, biz de masa tenisini 50de devre, 100de biter şeklinde icra etmeyi uygun gördük. Biz raketlere doğru giderken, o gece tanışacağımız arkadaşlar da kamp mahalline yeni duhul oluyorlardı. Vah gariplerim. Sayın okuyucu, tabirimi mazur gör ama, maçın sonunda kelimenin tam manasıyla abbio efendinin eline verdim, raketleri. Gönül timsah yürüyüşü yapmak isterdi ama, çok tozluyu, edemedim kendime bu kötülüğü. (Tabi şöyle bir durum da söz konusu, masa tenisinden önce tavla da oynamıştık, aman allahım o neydi yahu, bu günü hiç unutmayacaksın diyen abbio ve tavlayı 6-2 gibi net bir skorla sözün sahibinin koltuk altına sıkıştıran 91. Kahretsin, her geçen gün mükemmele yaklaşıyorum.)
Adanın doğal bitki örtüsüyle içiçe geçen güzel bir günden sonra, bizim doğal besinimiz olan şarapları almak üzere geri dödük kürkçü dükkanına, e boru değil, gündüz şehir merkezinde Şebnem abla bizi görmüş, el bile sallamış, iade-i ziyaret yapılmazsa olmaz. Duşumuzu almamızı müteakip oradaydık, tüm dingilliğimizle. Misafirleri varmış, masadan da kaldırdık ama, hiç üşenmedi o. Sanırım ağır kaldırmış ama, eğilip kalkarken acı çektiğini saklamaya çalışsa bile, acıyı gören gözlerden saklamak biraz zordu böyle şeyleri. O arada eşi lafa tuttu bizi, dün sizden bahsediyorduk diye. Hep aynı saatte gelip, aynı şarapları alan iki kişi olarak kazınmışız belleklerine, hoş tabi.
Yine akşamüstü, yine rüzgargülü dedik, elimizde Şebnem ablanın hediyesi kadehlerle, abbio tespitte bulundu, "buradayken daha bir içli muhabbet dönüyor sanki" diye. E tabi, yeşil gülüşler, mavi öpüşler var fonda dedik, acımız büyük dedik, sen sarıyla kırmızı dedik (biliyorum anlamsız geliyor, eve gidince unutmaz da fotoğrafları atabilirsem anlam kazandırabilirim bu sözcüklere, af buyursun kıymetli okur) İçli sohbetler ister istemez özel mülkün saat 20 itibariyle terkedilmesi ile yerini mobil içli sohbetlere bıraktı, 4 kilometrelik yolu yaklaşık 1 saatte aldık ki bu da kendi çapında bir rekordu, araba içinde kadeh tokuşturarak şarap içtiğimizi görseler kesin "gay" damgası yerdik, ki kampa dönünce abbio bu soruna bir çözüm getirdi. herneyse o bir sonraki paragrafın konusu.
Kampta bira içelim isteğine, abbio şaraptan devam kontrası verdi, biz de Şebnem abla'ya ihanet ettik, açılan birer şişe talay şarabı Karga'nın ardından çamaşır suyu gibi gelse de, içinde alkol var o da candır mantığıyla içerken, çirkin ördek yavrusu yanımıza geldi, merhaba diye. N'apıyorsunuz burada sorusunu, Hagi kıvraklığıyla "içiyoruz" diye sağından atıp solundan geçerken, abla formamıza asılmak suretiyle "gelin beraber içelim" diyerek engelledi. Tehlikenin farkında değillerdi, ha keza biz de. Tanıştık çift olmadıklarını ısrarla belirten çiftle, abbio'nun ısrarlı "biz aynı çadırda kalıyoruz ama heteroyuz" saplamaları eşliğinde.
Adayı sordular, hikayemizi anlattık, çok güldüler, hatta çirkin ördek yavrusunun bir ara gözünden yaş geldi. Utandı garibim göğsündeki "69" dövmesini bize açıklarken. Yok çok sevdiği bir arkadaşı "6" imiş, o da "9" imiş, hayat boyu hatırlamak için yapmışlar, kinayeli oldu tabi. Biz abbio ile dövme yaptırsak "333" yaptırırız herhalde, "üçyüşotuşüş" şeklinde okuyoruz, hep sarhoşuz diye bir açıklaması olur, hiçbir seksüel çağrışım yaptırmaz, çünkü belirtildiği üzere "heteroyuz abi". haha.
Hatun kişi bizi yarın akşam yapacakları mangala davet ederken, biz sabah yola koyulacağımızı söyledik, ve o fikir çıktı bir anda. "O zaman bu akşam içelim rakıyı"
Son akşamı Bölüm 3'e saklamak niyetindeyim, çünkü çıkıp sigara içmem, yine düşünmem, yine gülümsemem gerek. Sanırım sabahten beri çok fazla somurttum, bulduğum soda bile fayda etmedi.
Gökgürültüsüz, çocukluğunuzda yediğiniz pamuk şekerler tadında rüyalar dilerim efenim. Size değil, O'na ;)
P.S. Kıyamadım, size de efenim, size de :)
Nerede kalmıştık? Şenol dedik, gecenin sonu dedik, hatırlamıyoruz dedik. Dedik de, uyanması çok zordu. Hele bir de gece vakti 91 tuvalete çıkar da çadırın fermuarını kapatmazsa, hele ki ilk gece abbio çadırı kurarken çadırın tabanına "cırt, cııııırt" diye hasar verdiyse. Bir de bu iki organizmanın (dedim ya insan demeye dilim varmıyor, evlat olsa sevilmez) akşam damacanayla alkol tükettiğini düşününce, sabahı tahmin etmesi sıfırla eksi sonsuz arasında herhangi bir noktaya denk geliyor. Düşünmemek en güzeli. Yedik fırçamızı oradaki "anaane" teyzemizden, çok içmişiz, fantastik olmuş girişimiz, üzülmeyin hep olur öyle, insanlar ilk günlerinde patlak veriyorlar mealinde birşeyler söyledi. He dedik. Adamın biri bizi kalasla dövmek gerektiğini söylemiş, neden girişmediği muamma, kimdi o deyince, arka masada kahvaltısını eden kel rahatsız olmuş gibi durdu, güldüm kendisine. Gidip kulağına fısıldamak isterdim, reklam sloganı tarzında; "Bir kalas asla yetmez" diye, ama o arada birayla meşguldüm, bir de gelmeyen menemenin godot'suydum.
Gündüz olağan şekilde Akvaryum koyu (ısrar ediyorum gidiniz), Şebnem abla, O muhteşem şaraplar, Rüzgargülü, Kamp arasında geçti, sessizdi, sakindi. Abbio dünün yorgunluğunu atmak için erken uyudu. Ben üstüne yatacak tahta bir sedir buldum, 5 şişe bira ve abbio'nun sigarası eşliğinde 2-3 saat yattım. Yıldızları izledim, cırcır böceklerinin korosu muhteşemdi. Hayatımı gözden geçirdim nicedir yapmadığım şekilde, uçurumdan aşağı yuvarlandığımı farkettim, gülümsedim yuvarlanırken, o da bir safhası değil mi sanki delirmeye giden bu yolun. "Sil baştan başlamak gerek bazen, hayatı sıfırlamak" dedi, şebnemlerin ferah olanı, dinlemedim. Çünkü aslolan Şebnem abla'nın bize söyleyeceği "Hatırlamak bir anlam ifade ederken o hatıralara kederlenmek, o kederi yaşamak" idi. Duyar gibiyim "ulan ipne daha duymadığın bir söz nasıl o anda aklına gelmiş olabilir ki?" diye :) Melankolik insanız vesselam (bilgi işleme çok teşekkür etmek istiyorum şu an için, Scorpions - Still lovin' you çalmakta şu anda, taa lise yıllarıma pencere açtılar), aynı kelimelerle olmasa da aynı hissiyatla düşünüyoruz. Çok yaşa sen Şebnem abla, hüznünle, güzelliğinle, biricik olmanla, ve daha mutlu günler için, çok yaşa.
En sonunda sabah oldu, yine bir kahvaltı, yine bira ama ondan sonrası fantastik oldu. Efenim Abbio kişisi tipime bakıp "bu takoz hiç bilmez masa tenisi" demiş olacak ki, bana maç teklif etti. Malumunuz olacağı üzere, biraz futbol izleriz, biraz da kural tanımazlık var bünyede, biz de masa tenisini 50de devre, 100de biter şeklinde icra etmeyi uygun gördük. Biz raketlere doğru giderken, o gece tanışacağımız arkadaşlar da kamp mahalline yeni duhul oluyorlardı. Vah gariplerim. Sayın okuyucu, tabirimi mazur gör ama, maçın sonunda kelimenin tam manasıyla abbio efendinin eline verdim, raketleri. Gönül timsah yürüyüşü yapmak isterdi ama, çok tozluyu, edemedim kendime bu kötülüğü. (Tabi şöyle bir durum da söz konusu, masa tenisinden önce tavla da oynamıştık, aman allahım o neydi yahu, bu günü hiç unutmayacaksın diyen abbio ve tavlayı 6-2 gibi net bir skorla sözün sahibinin koltuk altına sıkıştıran 91. Kahretsin, her geçen gün mükemmele yaklaşıyorum.)
Adanın doğal bitki örtüsüyle içiçe geçen güzel bir günden sonra, bizim doğal besinimiz olan şarapları almak üzere geri dödük kürkçü dükkanına, e boru değil, gündüz şehir merkezinde Şebnem abla bizi görmüş, el bile sallamış, iade-i ziyaret yapılmazsa olmaz. Duşumuzu almamızı müteakip oradaydık, tüm dingilliğimizle. Misafirleri varmış, masadan da kaldırdık ama, hiç üşenmedi o. Sanırım ağır kaldırmış ama, eğilip kalkarken acı çektiğini saklamaya çalışsa bile, acıyı gören gözlerden saklamak biraz zordu böyle şeyleri. O arada eşi lafa tuttu bizi, dün sizden bahsediyorduk diye. Hep aynı saatte gelip, aynı şarapları alan iki kişi olarak kazınmışız belleklerine, hoş tabi.
Yine akşamüstü, yine rüzgargülü dedik, elimizde Şebnem ablanın hediyesi kadehlerle, abbio tespitte bulundu, "buradayken daha bir içli muhabbet dönüyor sanki" diye. E tabi, yeşil gülüşler, mavi öpüşler var fonda dedik, acımız büyük dedik, sen sarıyla kırmızı dedik (biliyorum anlamsız geliyor, eve gidince unutmaz da fotoğrafları atabilirsem anlam kazandırabilirim bu sözcüklere, af buyursun kıymetli okur) İçli sohbetler ister istemez özel mülkün saat 20 itibariyle terkedilmesi ile yerini mobil içli sohbetlere bıraktı, 4 kilometrelik yolu yaklaşık 1 saatte aldık ki bu da kendi çapında bir rekordu, araba içinde kadeh tokuşturarak şarap içtiğimizi görseler kesin "gay" damgası yerdik, ki kampa dönünce abbio bu soruna bir çözüm getirdi. herneyse o bir sonraki paragrafın konusu.
Kampta bira içelim isteğine, abbio şaraptan devam kontrası verdi, biz de Şebnem abla'ya ihanet ettik, açılan birer şişe talay şarabı Karga'nın ardından çamaşır suyu gibi gelse de, içinde alkol var o da candır mantığıyla içerken, çirkin ördek yavrusu yanımıza geldi, merhaba diye. N'apıyorsunuz burada sorusunu, Hagi kıvraklığıyla "içiyoruz" diye sağından atıp solundan geçerken, abla formamıza asılmak suretiyle "gelin beraber içelim" diyerek engelledi. Tehlikenin farkında değillerdi, ha keza biz de. Tanıştık çift olmadıklarını ısrarla belirten çiftle, abbio'nun ısrarlı "biz aynı çadırda kalıyoruz ama heteroyuz" saplamaları eşliğinde.
Adayı sordular, hikayemizi anlattık, çok güldüler, hatta çirkin ördek yavrusunun bir ara gözünden yaş geldi. Utandı garibim göğsündeki "69" dövmesini bize açıklarken. Yok çok sevdiği bir arkadaşı "6" imiş, o da "9" imiş, hayat boyu hatırlamak için yapmışlar, kinayeli oldu tabi. Biz abbio ile dövme yaptırsak "333" yaptırırız herhalde, "üçyüşotuşüş" şeklinde okuyoruz, hep sarhoşuz diye bir açıklaması olur, hiçbir seksüel çağrışım yaptırmaz, çünkü belirtildiği üzere "heteroyuz abi". haha.
Hatun kişi bizi yarın akşam yapacakları mangala davet ederken, biz sabah yola koyulacağımızı söyledik, ve o fikir çıktı bir anda. "O zaman bu akşam içelim rakıyı"
Son akşamı Bölüm 3'e saklamak niyetindeyim, çünkü çıkıp sigara içmem, yine düşünmem, yine gülümsemem gerek. Sanırım sabahten beri çok fazla somurttum, bulduğum soda bile fayda etmedi.
Gökgürültüsüz, çocukluğunuzda yediğiniz pamuk şekerler tadında rüyalar dilerim efenim. Size değil, O'na ;)
P.S. Kıyamadım, size de efenim, size de :)
0 Sapan Eklenmiş Bu Saçmaya:
Yorum Gönder