Karizmana Sıçsınlar

Ne koştum sabah beri günlük anlatamam sana, yani şunu yazarken bile telefon çaldı, daha ilk cümle. Sıçayım böyle işin içine, geliyorum 5 dakikaya, yani umarım. (21 dakika, yine gol değil hakim bey.) Bünye yorgun, akşam bir de eve giderken donuma kadar ıslandım ayıptır söylemesi, protestomdan dolayı evde doğalgaz kullanmıyorum, işyeri benim eylemci tavrıma prim tanımıyor, cayır cayır yakıyorlar, can sıkıyorlar, ben de gidip şu ufo zımbırtılarından sorayım dedim ailenin gözü arkada kalmasın diye. (Ayrıca bu da tam komedi, bok değil kaka durumu, tamam doğalgaza 80% gelmiş toplam zam da, elettirik de 50%~ civarında, onu da ekstra kullanmamak lazım, ben mi vericem lan botaşın borcunu.) Adam ona da 200ytl dedi, düdük kadar odayı ısıtmak için hem de. Yuh dedim, işine gelirse dedi, ben de hal ve hareketlerimle belli ettim işime gelmediğini, döndüm gittim, bir yandan ıslağım rüzgar esiyor, ulan diyorum üşümüyorum iyi hoş da, kesin hasta olucam. Var zaten bir kırıklık üstümde, izin öncesi kıçımıza zaatürre mikrobu kaçıyor göz göre göre, tutamıyoruz kuyruğundan, kaçıyor meret. Eve geliyorum, ılıktan hallice bir duş, ev soğuk, ben sıcak, cüzzamlımeleğin dedikleri aklıma geliyor, afedersin kıçıma donumu geçiremiyorum öyle gülüyorum. " -Ulan donacaksın - ehi ehi ehi " refleksinde bünye :)
Mevzubahis don efenim, kaska filan merak ederse diye not düşeyim istedim. Diyeceksiniz ki neden alenen sergiledin donunu, zamanı gelecek efenim zamanı gelecek. Neyse velhasıl kelam giyindik, ettik, yiyeceğimiz yoktu evde, bastık patlamış mısırla sodayı, gerisini mide düşünsün diyerekten, ikincil bir acıkmaya fırsat vermeden devirip kıçı yattık. Mışıl Mışıl afedersiniz, ama kesin arada horlamışımdır da, canavar gibin :)
Sabah kalkıldı, toplantı hazırlıkları olarak traş olundu, hatta içimizdeki gerillayı desteklemek amaçlı, çenede çıkan hafif sivilce bahane edilerek çenede sakal bırakıldı, işe gelinirgelinmez aslan marka koşturmaca başladı. Her şey dört dörtlük, karşılamalar, toplantıdaki aktiviteler, çıkışar, hatalı yerleri aslanlar gibi çarpışarak vurgulamalar. Hepsi muhteşem. Toplantı bittiğinde güzel bir iç huzurla karışık, "lan çok kahve içmişim altıma işiyecem" hissiyatı basınca, tuttum tuvaletin yolunu. Çok karizma oldu be, yani adamlara bu şov böyle yapılırdı anca, helal olsun bana, lan sanki danışman abla da bi hoş bakıyodu bana, vay allahsız 91 diye söylene söylene girdim tuvalete, ağız hala kulaklarda, taa ki pisuvara gelene kadar. Fermuara bir attım ki elimi açayım diye, ne göreyim. Zaten açıkmış ızdırabını sktiiminin fermuarı, sabah o koşturmada unutmuşum. Evden işe, toplantıdan toplantıya fermuar açık koşturmuşum. Bütün oatraksiyon insanı gitti, bildiğiniz sümsük 91 kaldı bir anda. Lan beynini sktiiminin salağı, açık fermuarla, içerden sırıtan turuncu donla ne kadar karizmatik olmuş olabilirsin ki? Kafama sıçiim :/

Günaydın

Ev karanlık ve soğuktu. Özellikle böyle olmasını istiyordu adam. Hoş, uyandığından sonra pek üşümezdi zaten, hep böyle olmuştu. İyi mi kötü mü olduğunu bilemediği bir yaklaşımdı, ve alışık olduğu bir durumdu. Ev yoğun bir şekilde sigara kokuyordu, arada dikkatle koklandığında seçilebilecek bir menekşe kokusu vardı. Mutlu hissetmek için yeter şartlardan biriydi adam için, bitmeyen tatili andırıyordu. Yasemin, Menekşe, Hanımeli. Eğer adamın bir cenneti varsa, herhangi bir hayatta, bunlar olmak zorundaydı.
*
Cumartesiden kalan biralardan birini açtı. Sözde çok yorgundu, erken yatıp dinlenmek istiyordu, ama gel gör ki yapamayacağını çok iyi biliyordu. Engelleyen birşeyler vardı, ve bu şeyler sürekli düşünmesini gerektiriyordu. Amaçsızca, özel bir şey olmadan, sadece düşünmesi. Yaşamayacağı hayatları planlaması, olmayacak durumlarda yapılacak şeyler. Bunların hiçbiri ayık olarak yapılamazdı çünkü adam çok farkındaydı herşeyin. Bu yüzden, ardarda içmeye başladı biraları. Monitörün loş ışığının haricinde ışık da istemiyordu, saçma bir şekilde ışıkta düşünemiyordu.
*
Dünya yavaş yavaş istediği hızda dönmeye başlarken, bir mail ilişti gözüne, çok güldü maili okuyunca. Değişik bir yaklaşımdı, çok kullanmadığı bir lügattı ama, hiç yabancı değildi. Cevaplamaya çalıştı, beceremedi sanki, kelimeler birbirine dolanmıştı. En azından olabildiğim kadar düz yazdım diye düşündü, zaten iki tane bira kalmıştı, ne kadar dayanabilirdi ki.
*
"You don't have to say you love me, just be close enough" kulağında yankılanan son sesti, birayı dikti kafasına, sigarasını söndürdü. Dünyanın yeteri kadar kararmasına izin verdi, karanlık her zaman güzeldi ve onu hiç aldatmamıştı zaten.
*
Rüyasında sürekli komik sesler duydu, yüzü olmayan, kötüleyen sesler. Kısmen küfür yedi adam, kısmen yüzü olmayan insanların konuşmalarına kulak misafiri oldu, o da güldü. Hiç konuşmadı. Taa ki sabah ilk defa alarmı duyana kadar. İkinciye alarm çalarken, adam kendine telkinlerde bulunuyordu, "uyansana tarraam, nasıl olsa en fazla yarım saat daha yatabilirsin, kalk ulan it!" diye, ama beden kabul etmemiş olacak ki, sonrası karanlık. Telefonun saatini kapatıp uyumuş adam demek.
*
Yıllardır uyanmadığı bir şekilde uyandı adam bir anda, güzel bir sesle. "Uyan, adam. Yarın akşama kadar ayrılmamızın saati geldi."
*

Copyright: http://eilistraee.org/art/art.html

*

Ay ışığı, delirmemi engellediğin için sana tekrar teşekkür ederim. 91

Black Hawk Down

Gecenin Başlangıcı. Her şey normal, blogdaki html kodları ayıklaması ardından "lan acaba çalışıyor mu, yoksa komple sçtık mı?" konulu denemeden de başarıyla çıkılmış, içler rahat. Yeterli tekila ve bira stoğu yok, yani tek başıma içeceğim düşünülerek alındığında var, ama 2 kişiye çıkınca, zor o iş. Zaten belli bir noktadan sonra iyice farkettim ki, bize tekila hiçbir zaman yetmiyor.
İçilmeye başlanmış, daha Kaska geçmemiş direksiyona, doksanbir kişisi olaraktan ben, birkaç şarkı eşliğinde, hayat güzel, dünya güzel modeli yaşıyor, yaşıyorum :) yoksa yaşıyor muyuz? Eski kızarkadaş of Kaska tarafından hayretle izleniyoruz bunu farkettim bir ara, insan olmadığımız tüm çıplaklığıyla ortada. Özellikle "Kim" ve "Boondock Saints Court Scene" olaya dahil olunca, insanlıktan iyice çıkıyoruz zaten. Velhasıl kelam tekila bitiyor, biralar bitiyor, 91 bitmiyor ve devasa sağanak yağmur altında, anasının örekesi tabirine cuk oturan bir şekilde bp yolları tutuluyor. "Millet hacmen benim bpden aldığım bira kadar benzin almıyordur anassınısatiim!" güzel replik. 12 bira, bir paket daha sigara, bir de her ne akla hizmetse cips alıp, geri dönüyorum. Baksırım kurudan hallice, iyice yağmış meret tepeme. Ama iş başarmanın huzuru apayrı. Başarılan işin bira almak olması ise paha biçilemez. Mastercard zaten kıçımıza kaçmış durumda :)

Daha öncesinden eklediğim fotoğraflardan görülebileceği üzere, Black Hawk güzel bir model helikopter olup, ara sıra uçmasının haricinde, aslanlar gibi durur televizyonumun üstünde. Yoksa feysbuka mı koymuştum o fotoğrafları. Hatırlamıyorum tam olarak. Bir yere ekledim ama, eminim. Sabah uyandım, salonun hali içler acısı, sigara bitmiş yani son bir paket kalmış, bira hala var, o zaman ne duruyorum diye açtım bir tane daha. Telsizden anons edesim vardı mahalleliye, "akşam çok içilmiş, black hawk down, black hawk down!!" diye.
:)

Artık Melek Değilim

Bir korkuluk gibi içime dikildin
Beni daha başlamadan bitirdin
Bir hayat gibi avcuma çizildin
Beni kemirdin neye çevirdin sen
*
Kanatlarım yoktu benim
Ama bir zamanlar melektim
Kirlendim
*
Gördüğün rüyayı bozmaya geldim ben
Sevdiğin dünyayı durdurmaya geldim
Bütün zehirleri koymaya geldim ben
Kırılmamış son kalbi kırmaya geldim
*
Çok değiştim ben
Artık melek değilim
*
Bir korkuluk gibi kalbime dikildin
Beni daha başlamadan bitirdin
Bir hayat gibi avcuma çizildin
Beni kemirdin neye çevirdin sen
*
Kanatlarım yoktu benim
Ama bir zamanlar melektim
Kirlendim
Sana geldim
*
Gördüğün rüyayı bozmaya geldim ben
Sevdiğin dünyayı durdurmaya geldim
Bütün zehirleri koymaya geldim ben
Kırılmamış son kalbi kırmaya geldim
*
Çok değiştim ben
Artık melek değilim

Redd yapmış. İyi yapmış. Akşamın majör yükünü bu çekti. kolay değil. 2 kişi, 1 şişe tekila 18 tane bira. Öegh dediğinizi duymamış olayım, biralar bitmedi zaten, 6sı kalmış :) Çok mutlu içtim, uzun zamandan beri olmadığım kadar mutlu. Çözümsüz soruların çözümü gibi bir hissiyat vardı içimde. Tabi sabah salonun halini çekmiş olsam, esas öegh'i o zaman derdiniz. Dipnot düşeyim dedim. Dinleyiniz efenim. Kaska'dan bana, benden de size tavsiye olsun. Hepbirağızdan "biz biliyorduk zaten salak, sen yeni öğrendin" diye bağırırsanız ağlarım, baştan söyleyeyim.

Şarkıdan dolayı günümüzden çıkarılacak ders ise; uzun zamandır edebimle adabımla oturmam, hayatımın her evresini terbiye timsali olarak geçirdiğime delalet olmamalıdır. Sanırım, birkaç akıldaki "aa utku mu, ne güzel insan" düşüncesini patlatmalıyım. Ama şarkı kadar, kibarca değil. "Hayatının amına koymaya geldim" kadar düz, dürüst ve öküzce ;)

Başka bir arzunuz? :) haha, yazdım daha iyi hisettim kendimi, sanki "ben daha önceden uyarmıştım" demişcesine.

CP808724320HK

Döngü başladı. CP808724320HK Monta ulaşmak için gerekli kod.
Peki ne zaman sana ulaşacağım?

Bebek


Dünya üstünde son huzurlu yer kalacaksa, burasıdır.

uçurdum blogu, yardım :)

deneme yanılmalarda komple uçurdum blogu. sana dair birşey unututtu isem, beni dürtmekte serbestsin doğal olaraktan. üşenme anacım. dürt ki eski haline getirelim şu mereti, tut ucundan, iki dakikanı almaz.

Yağmur, Köprü ve Bizim Çocuklar

Efenim yine yazıyorum çenem düştü :) Dün akşam yine apayrı bir senaryoya yelken açtı şahsım olacak kişi :) Malumunuz olduğu yahut olmadığı üzere, blog yazmazı Kaska beyefendiyle yaklaşık 1 aydır görüşemiyoruz. Düzenli olarak haftanın 4 günü görüşen insanlar için çok saçma bir durum oluyor bu bahsi geçen. Buna set çekelim diye, Salı akşamı görüşelim düşüncelerimiz kısmi imkansızlıklardan dolayı Çarşamba akşamına sarktı. Geç olsun güç olmasın dedik, vakit gelince düştük yollara. Biz Kaska beyle Beşiktaş iskelesinde buluşacağız, sonra park sorununu halletmemizi müteakip iki arkadaşla daha buluşup, efenim atıyorum siz deyin yemek, ben diyeyim alkol, bir hoş sohbet amaçlı görüşme planımızda.
*
Efenim ben pelerinimi evde unuttuğum için, vapurla geçtim Kabataştan Kadıköye. Malumunuz, pelerinsiz süperkahraman olmaz. Gariban derler kız vermezler vallahi. Halkın arasına karıştık, geçtik karşıya, muhteşem zamanlamamızla, ışıklarda bir sigara içimi beklemeden sonra, Kaska beyin yan koltuğuna uçarak girdim efenim. Hayır camdan değil, kapıdan. Gizli kimliğimi açık etmemem lazım, siz hiç klark kent'i uçarken gördünüz mü a kuzum? N'aaber ağbi seansından sonra (feykencil kulakların çınlasın :P) daha nereye doğru yönleneceğimizi bilmeden telefon acı acı çalmaya başladı. Hayırlısı demeye kalmadan, Kaska beyefendinin saygıdeğer kızkardeşi maruzatını bildirdi, "Motor su kaynattı, hararet tavanda, köprüden önceki son çıkışı geçtim, köprü yolunda kaldım". Hey maşşallah dedim, son çıkıştan sonra olur böylesi ibnelikler zaten. Tesadüftür, zamanı bellidir efenim, en bok zamanda olmak zorundadır çünkü bizim hayatımızda vuku bulmuştur.
*
Hesab ediniz, Modadan Boğaziçi Köprüsüne gidilmek durumunda. Yağmur var. Fena da yağmıyor hani. Kaska beyler beni Kadıköyde bırakmayı, onun mecburen gideceği hususunda telkinde bulunsalar da, batan gemiyi önce fareler terkeder düsturuyla, kibarca hassiktirlerimi kabul etmeyi bir erdem saydılar. Biz paşa paşa düştük yola, yaklaşık 45 dakikalık bir çabadan sonra hanım kızımızın yanına ulaştık. Kapılar kilitli, camlar kapalı, kulakta kulaklıklar sigorta şirketiyle konuşuyor işhanımımız. E kendisinin sınavı mevcut. O zaman duruma el koymak zorundayız. Çalışan araba kendisine verilip, köprü nöbetine geçmekte bir an bile tereddüt etmiyor, gözümüzü budaktan sakınmıyoruz. Ama iyi yağıyor meret. Allahın rahmetinden kaçılmaz kaçılmasına da, zatürreye bağlarsak biz olacağız rahmet, bu nasıl iştir çözemiyoruz :)
*
Efenim yine malumunuz olmadığı üzre, yaş ottuz fekat gelin görün ki, ehliyet namevcut nev-i şahsına münhasır internet hayvanı 91 kulunuzda. Fakat Kaska bey sigorta şirketiyle telefonda istişareleri sürdürüp, bir yandan da Trafik Vakfı ile çekici konusunda mücadele ederken, kaputu açıp, bir sağa bir sola çevirip gazını almak suretiyle aslanlar gibi su deposunu açıp, araba dahilinde bulduğu tüm suyu içeri boca eder. Motor bilgisi fena değildir aslında kahramanımızın, fekat bu yeni nesil motorlara alışamamıştır. Hoş zaten başka yeri kuracakalayacak bir durum yoktur, fakat o da Türktür, bir şeyi açtığında fazladan 2 tane efenim siz söyleyin civata, ben söyleyeyim somundu, teldi birşey bulamadıktan sonra onu açmanın güzelliği nerede olabilir ki?
*
Velhasıl kelam, o trafikte gayet yağmur altında, kahraman çekicinin bize ulaşması yaklaşık 3 saati buldu. Çok fantastik bir şahıs olan kendileriyle tanışma şerefine nail olduğum için kendimi çok şanslı hisediyorum, ayrı. Mecburen Zincirlikuyu istikametine geçilip, orada bizi KARŞI'ya, yuvamıza, evim evim güzel evim'iz e götürecek olan ikinci çekici beklenmeye başladı. O arada açlıktan başı dönmekte olan bize, sandviç ve bira takviyesi yapmak geldi aklıma. Ama gel gör ki, bira satmıyordu allahsızlar. Neyse dedik, redbull'a döndük, sigara stoğumuzu yeniledik, sandviç alındı, redbul var, e daha ne olsun derken, ikinci çekici ulaştı. Yükleme seansından sonra ver elini Maltepe. Servise kadar sigara, arada biraz teknik geyikler iki şofer arasında, benim de arada içim geçmiş azıcık. Kapalı olan servise araba soktunuz mu siz ey canlar? Sokmayı denemeyin, girmiyor çünkü. Çok zorladık olmadı.
*
Bu arada, sınavına girip çıkmış, evine dönmüş, Kaska'nın sıcak yuvasındaki kızkardeş hanfendi bizi almak üzere yollara düşmüş, yanlış çıkıştan çıksa da, vakti zamanında yetişmiş olması dolayısıyla artı puan kazanmıştır. Hoş artı puanın şahını "Sınavım iyi geçti, hadi bir yerlere gidelim, bu akşamı ben ısmarlayayım size" yaklaşımıyla kazanmış, bu yaklaşım şımarık bir vaziyete gelmeye hazır iki danaya pasiflora etkisi yapmıştır da denebilir gayet rahat bir şekilde :)
*
Gecenin tek boktan tarafı, Kadıköy'de buluşamadığımız iki arkadaşımızı görememek oldu, artık onlarla da haftasonu planını kurup görüşmeli, arayı uzatmamalı. Onun haricinde yaşananların hepsine ve daha fazlasına çok güldük, yazamadığım yerler çok hayvanlıklar, siz bizi daha az hayvan biliniz, böylesi daha güzel çünkü :P
*
"N'apıyor lan bu takozlar burada?" diye baktıysanız akşam 19.15 - 21.Küsür arasında, yağmur altında köprü yolunda dikilen iki asil şovalyeye, lafınızı geri alınız. Takoz olabiliriz, ama ulvî bir amaç için oradaydık. Ve görevimizi başarıyla tamamlayıp, huzurla uyuduk.
*
Yani sanırım.

Elistraee

Beauty. Innocence. Power.
Copyright: http://eilistraee.org/art/art.html#

16.11.2008

Çok güzeldi yahu. Tekrarını yapacağımız güne kadar, keyifle iç :)

Allahım Sana Geliyorum


Geliyorum böyleyse eğer.
Hakikaten.

Kibar ol!

Son dönemde daha kibar olmam konusunda telkinler alıyorum farklı insanlardan. Şöyle bi dönüp kendime baktığım vakit de paradokslara garkoluyorum sayelerinde. Yahu ben yontulmamış kalas da değilim ya. Yani en azından o kadar öküz olduğumu düşünmüyorum. Ne yağmur yağdığında şemsiyemi milletin gözüne gözüne sokuyorum, ne yolda pata küte millete omuz atıyorum, ne de sokak ortasına "yalnız benim için, bak yeşil yeşil" noktacıklar bırakarak ilerliyorum. Yani elbet kaba taraflarım vardır, inkar eden de toptur, da sürekli uyarılacak bir insan mıyım ulan ben. Bu kadar da yüklenilirmi garibanın üstüne. Buldular parmak kadar çocuğu yükleniyorlar bence. Olamam. Yok vallahi olamam. Yani elimden gelenin hepsi bu. Kabalıktan kasıtlara bakıyorum, yarısı küfür üstüne. N'apiim arkadaş, hafif ağzım bozuktur benim. Çok güzel küfrederim. Ama pek bir insanı rahatsız edecek kadar, ne bileyim "oha ulan ayı o da söylenecek laf mı şimdi" dedirtecek kadar küfretmiyorum diye düşünüyorum. Şirin küfrederim, espri içinde kaybolur geneli, kaybolmayan da kulak tırmalamaz. Yani ona çabalıyorum. Elimden geldiği kadar tabi, rahatsız edecek noktalara ulaştığımda uyarılmayı beklerim, yani samimi arkadaş çevremde bir kısım insanla hep bu çerçevede konuşuruz, ne yapayım ağız alışkanlığı.

*
Buna rağmen mutlu edemediğim
arkadaşlar. Tam size göre bir fotoğraf
buldum biraz önce avare avare
dolanırken webde. Sıcacık efenim, sağdan sağdan size gelsin :)
*
Utanmadan hala kabasın diyenleriniz varsa, sıkıyorsa bizim bahçeye beklerim ;)

theCalling


Elistraee'dir efenim majör figür. Tanrıçadır.
Unutulmuş Diyarlar'da drowların iyi olanları taparlar kendilerine, yüzeyde yaşayanlar.
Dark Maiden olarak da adlandırılır. Bitanedir kendileri, takdir ederim.
Siz de sevin diye yollayasım geldi.

Beceremedim

Zormuş mola istemek yahu. Durdukça yorulmaya başladım sanki.
Saçmalamaya devam etmek en güzeli.

fare thee well, lads

30 Mayıs 2008 itibariyle ( http://doksanbir.blogspot.com/2008/05/mola.html ) mola istemişim. Devamında meramımı Resim/Fotoğraf ve Başlık yazılarıyla anlatmaya çalışmışım. Çok kapılmışım o ara, çok yorulmuşum, insanlardan yorulmuşum ki insanlardan kaçmışım.
*
Yine denemek, yine yenilmek, daha iyi denemek, daha iyi yenilmek yolunda adımları atmıştım. Süreç içinde tekrar yorulmak da var tabi. Sanırım tekrar yoruldum. Sürekli komiklik, cıvıklık yapasım var, ama içimde birşeylerin öldüğü kendime böylesi aşikar iken, herkesi kandırmak çok kolay. Fakat gel gör ki, kendimi kandıramıyorum artık. Kendim, beynim ve düşüncelerim birbirimizden çok sıkıldık.
*
Şimdi başka bir yere, bir barikat arkasına, rakı içmeye yahut beraber yürüdüğüm insanların yanına çekilmiyorum. Evime çekiliyorum, uzun zamandır içmediğim şarapları içmeye. Odalarda köşe seçip oraya bakarak şarkılar söylemeye. Sessizlikten boğulma noktasına gelinen, telefonların açılmadığı, pek bir gülümseme olmayan yerlere gidiyorum. Çok eserse, belki arada birkaç fotoğraf atarım, o da çekebilecek takatim olur ise.
*
Belki bir gün, tekrar. O güne kadar, herkes kendine nasıl biliyorsa öyle baksın.



91 out. "Your Koolest Smile" dinleyin. Şarap için. Ağırlık kaldırın. Duvarları yumruklayın. Onu dövün.
Hiçbirşey değilseniz bile, içten olun. Dürüst olun.
Fotoğraf için Kaynak : http://images.google.com.tr/imgres?imgurl=http://farm3.static.flickr.com/2219/2410210324_11b42abccf.jpg%3Fv%3D0&imgrefurl=http://flickr.com/photos/61131255%40N00/2410210324/&usg=__Uo673tJnT4l1U_FOzVEv6t62mCw=&h=275&w=500&sz=38&hl=tr&start=868&tbnid=VC2PWNhyaadrsM:&tbnh=72&tbnw=130&prev=/images%3Fq%3Dkelep%25C3%25A7e%26start%3D860%26gbv%3D2%26ndsp%3D20%26hl%3Dtr%26sa%3DN

91


Powered by: Yeni Rakı, Efes Pilsen, Olmeca, Bacardi, Absolut, CORVUS, Bud, Yoğurt, Beyaz Peynir, Kalamar, Deniz Börülcesi, Karides, Yoğurtlu Semizotu, Kızarmış Ekmek, Kavun, Marlboro Red Box, Chesterfield Light, Zippo, N95, Intel, Microsoft, Manowar, Reamonn, Metallica, Eros Ramazzotti, HIM, MFÖ, Müzeyyen Senar, etc.
*
Coming Soon

:)


"she never took the train alone
she hated being on her own
she always took me by the hand
and say she needs me
she never wanted love to fail
she always hoped that it was real
she’d look me in the eyes
and say believe me
and then night becomes the day
and there’s nothing left to say
if there’s nothing left to say
then something’s wrong

oh tonight you killed me with your smile
so beautiful and wild
so beautiful
oh tonight you killed me with your smile
so beautiful and wild
so beautiful and wild

and as the hands would turn with time
she’d always say that she was my mine
she’d turn and lend a smile
to say that she’s gone
but in a whisper she’d arrive
and dance into my life
like a music melody like a lovers song

oh tonight you killed me with your smile
so beautiful and wild
so beautiful
oh tonight you killed me with your smile
so beautiful and wild
so beautiful and wild

through the darkest night comes the brightest light
and the light that shines is deep inside
it’s who you are

oh tonight you killed me with your smile
so beautiful and wild
so beautiful
oh tonight you killed me with your smile
so beautiful and wild
so beautiful, beautiful
oh tonight you killed me with your smile
so beautiful and wild
so beautiful and wild
so beautiful and wild
so beautiful and wild" Reamonn - Tonight


hakikaten ama, ne gülmüştün lan o akşam. gözlerinle hem de.
o akşamdan beri hiçbir salatayı bitirmedim. elim gitmedi.
bir kısmını hep sana ayırdım, kendime bir bira daha söyledim.
artık salatalarımı bitiriyorum ama. rakıyı da ufak söylüyorum.
sanırım büyüdüm.
*
ve,
artık ben gülümsüyorum,
kimseyi öldürmeden.

Rüzgarların önünden..

Diye başlamıştı satır hayatımda..Çokta ümidim yoktu da aslında, bir bakışa muhtaç olduğun zaman olsun istersin ya, öyle bir umuttu benimkisi..
Öyle muhtaç kalayım ki kendimi öldüresiye zamansızlığa vurayım ya da vurmadan geçsin gibi işte..
Abbio yazıyor bundan sonrasını..

Çok açık konuşacağım.
Efendim sevdik ve de sevildik, işte budur olmak ya da olamazlık, bunu karşındaki söylediği vakit karşındakini tanımadan masadan kalkıp gitmelerin yok mu, onları sevdim ben...
Aslında birçok hallerini sevdim de, bu kalkıp gitmelerini en çok sevdim sanırım..Yarım kalan gidemeyişler, ya da gitmeler..Nereye olduğu meçhul gitmeler..
Birisini sevmek nasıl bir mesafe ise yaşamda, öyle bir çizgideyim pencereden kendimi atmakla atmamak arasında..
Görüntüleri geri getirmek mümkün olsa en acımasız filmi çekerdim herhalde, herkesin nefesini kessin diye, kimin kesileceği varsa artık..Uzatmayacağım..
Efendim ben bir bok yedim ve çok pişmanım...
O geri gelmeyecek, 9 saattir durmadan ağlıyorum ve muhtemelen devam edecek..
Dışarı bakarken umutlar..O umutların elinden kayıp gitmesini engelleyen bir çift insan gözü..Olmadığına kimler şahit, olduğuna olmayan şahsım şahit..En zoru da kendisiyle yüzleşmesi insanın, bu mahkemede bir suçlu aranması..Suçluyu ağlarken yazmak kolay ama suçsuzu yazmak çok zor, ve bir de adam...Tüm bunların peşinden korkusuzca gittiğini sanan ama hiçbiryere varamayan bir adam..
Dün, artık yazmıyorum dedim o sorunca, yazdıklarımı beğenemiyorum dedim, siliyorum aynı anda, mükemmeliyetine erişemiyor kelimeler dedim...Yazmamak ne kadar acıysa yazamayıp ağlamak bir o kadar az...O kadar az..
Evet sayın rapor, bunu sadece buraya koymam, yani buraya yazmam artık hiçbirşey ifade etmiyor artık, yani ölüyorum, bir insanı kendi ellerimle öldürüyorum, bir karakteri, bir yaşayanı..
Birazdan nefes almayacak diye düşün, dönse de soğuk bir beden olacak, kan dolaşmıyor, kansızlığımla rakımı bütünleştiriyorum bu son gecemde..Belki birkaç nefes daha alabilirim diye, ama hala ağlıyorum,durmuyor, geçiremiyorum kendimi, öldürmeliyim, tüm kariyerimi, tüm karakterimi, tüm beni okuyan, okşayan ve seven karakter bütünlüğümü..
O sarışın şu an da ağlıyor..
Bir insan hayatına karşılık benimkisi..Var mıyım..Evet varım..Siz de varın..

Olmayacak yarınlarınıza varın ki seneler geçsin, küçücük bir ümidin peşinden giderek..Ne için yaşadığınızı sorgulayın lütfen..Ve kendinizi öldürmemek için anne ve çocuk sevgisinden ayrı bir neden bulun lütfen, herşeyden ayrı, gerçek sevgiden gayrı..
Tanrıyı es geçtiğimiz zamanlardayız, zamansızlıklardayım, kudret vermiyor..
Ölüyoruz, haberimiz yok..Öleceğiz, tam zamanı...

Abbio öldü....

Buradaki son yazımdır, yazım..Mart'ta ölen ve hiç yaşanmayan yazım,güzüm..
Güzelini göremeden öldüm,güzünü ya da güzelliğini....

Disappear without Trace

"How to disappear completely and never be found?" sorusuna cevap arıyorum sabahtan beri.
Bulamadım. Burayı lağvedip buralardan gitmek de çözüm gibi gelmedi.
Disappear without trace kelime öbeğine uygun resim/fotoğraf bile bulamadım zaten.
sonra bunu buldum.

Bir tek kaybolmak kaldı. Onu da becereceğim güne kadar buralardayım.
Hepimize afiyet olsun.

Simply Stunning

hayır, kendimi sanata vermedim.
evet, çok yeteneksizim bu hususta.


sadece söyleyecek sözcüklerim bitti.
hepsi bu.

Syntax Error

yalnızlıktan başlamışım dün, aynı kanaldan devam edeyim.

çok üşengecim bu aralar, televizyon izlesem kanal değiştirmeye üşenirdim herhalde. kumandaya hangi babayiğit uzanacak yahu. farkettim ki, son dönemde sadece içki bağlantılı şeylere üşenmiyorum. biram bitiyor, bira almaya çıkıyorum 15 dakika yol yürümek suretiyle. sözde istanbulun göbeğinde oturuyoruz, sokasın öyle göbeğe, benim göbeğim bile daha fonksiyonel be.

Galatasaray yenilince böyle olurum ben, "hay ben böyle işin ecdadını" ruh hali egemen olur hayatımda, somurturum, hem de süper somurturum. dün sabah da bu şekilde kalktım yataktan, kavga etmek amaçlı dolandım bütün gün. hala da öyleyim hoş, arka masamda oturan denyo kendisine yapmak istediklerimi bilse yemin ediyorum ağlayarak kaçardı annesinin arkasına, ağlaya ağlaya.

dün boğazı geçerken düşünceler bastı, yapacak hiçbirşeyim yoktu, hoş canım da hiçbirşey yapmak istemiyordu zaten. kaska'nın da yemekte misafiri varmış, şöyle bir oyun da çeviremeyeceğiz diye telefon teatisinin ardından, yine başladı "hay ben böyle işin ecdadını" replikleri. ev yolunda son 400de karar verdim, depresif ruh halleri film izleme arzusu yaratır bende, hoş dün 3 tane dvd almışım en korsanından, kim izleyecek onları ben izlemezsem. aldım iki paket sigara, iki paket cips, iki adet ayran, düştüm evin yoluna.

girdim, kapattım tüm ışıkları, sadece monitörden çıkan soluk ışık. dvdlere bakıp seçme arefesinde kitlenirim diye düşünürken, otomatik olarak elim ona gitti, "Pi".
yalnız başına yaşayan, hafif kırık bir matematikçi. sayılar, anlamları, tanrı, 216, pi. festival filmiymiş sanırım, bilsem almazdım. ama iyi ki almışım, uzun zamandan sonra ilk defa "fibonacci dizisi" girdi hayatıma, diyeceksiniz ne alaka. matematikçi değilim, ne işim var fibonacci ile. ben de takmıştım kafayı bir ara sayılara. uluslararası ilişkiler okumak çok soğutmadı sayılardan, soğutmamıştı ya da. artık soğudum çünkü. iyi tutuldum filme, müzikleri olsun, teması olsun hoş geldi. olan bizim cipslere oldu, dalmışım şaraba, hiç yiyemedim. herifin yalnızlığı fena etkiledi beni. daha yazasım var da, izlemeyeniniz ve izlemek isteyeniniz varsa anneme küfrettirmeyeyim. iyi kadındır çünkü annem, küfrü haketmez pek.

arada efsa'ya bir iki mesaj attım, canı sıkılıyordu, sıkıntısından dakika ve skor aldım. sanırım benim kadar sıkkındı. mümkündür, yansıtmamak lazım dedim, sorularımı sordum, cevaplarımı aldım ve sustum.

izlemediğim sadece 4 film kalmıştı, download edilenler hariç. dediğim gibi, sanırım ben izlemesinden çok indirmesini/satın almasını seviyorum bu filmleri. allahtan korsan alıyorum, yoksa orjinal alıp izlememek fena gererdi bünyeyi. filmler alış sırasıyla "the highlander, nightwatch, hancock, hulk" şeklindeyken, ruh halim halk, kalpim haylendır, beynimse feykencıl söylediğinden beri izlemediğim nightwatch seçeneklerini sirenler eşliğinde iletiyorlardı, dvdyi takacak olan elime. el işte bu. ibne bi uzuv. kendi istediğini yapıyor, diğerlerinden bağımsız. filmi alırken söylenen cümle geldi bir anda kulaklarıma "abi sen kesin çok seversin, homeless kahraman will smith oynuyo". satıcı demiş olsa "ha siktir" demek icab eden cümle, sıkı bir arkadaş tarafından kullanılınca aha dedim tamam, adam hakkaten izledi ve buna kanaat getirdi, bunu da alayım. böyle oldu henkak'ı alışım (evlerden ırak, nasıl cümle oldu bu :P ) ve otomatik olarak onu taktım.

güzel başladı film, makara birşey sandım en başta, cıvık aksiyonlardan. ama ilerledikçe güzelleşti. ilk sahnesiyle beni benden alan güzel insan, hatta ne insanı, melek ulan melek! Charlize Theron'u da görünce, cipsler kıçımıza kaçtı, o saatten sonra yenir mi meret. sigara tam gaz devamdı ama.

film belli bir noktadan sonra beni fena duygusala bağladı. ulan will smith filmi izlerken gözlerin dolacak dese biri 5 sene önce, fena döverdim lan adamı, şimdi düştüğümüz hale bak. filmin bitiş sahnesiyle beraber, zaten hiç konuşmamış halimle iyice sustum. içimde bile sustum, öyle boş boş dolanmaya başladım.

birer birer yüzüme çarpmaya başladı hayatımda doğru gitmeyen her şey. fena halde birine mesaj atasım var ama hiçkimse yok mesaj atacak, birilerine kapris yapmak istiyorum, ama cumartesi pazar arkadaşların çektiği kaprisler ayarı değil şaka yollu sevgili kaprisleri gibi de, değil gibi de. alışverişime baktım salak salak, aldığım her şey çift. be dangalak, sen tek başına film izledikten sonra cipsi çifter çifter almışsın ne fayda, a armut. anladım sonra, fena yalnızım, yalnız olma kısmı sorun değil o kadar da, bu kafamda yer etmiş. yoksa gidip yalnızlığı kırmak amaçlı bir girişimim olmayacak. ama eskiden beyin olarak kabul etmezdim yalnızlığı, artık beynen de kabul etmişim sanki gibi geldi. bunda herhalde bir ay sonra askere gidecek olan iki yakın arkadaşın da payı var. neden ikiniz de aynı anda gidiyorsunuz ibneler?

sonra sıkıntıyı alır diye bir duşa daldım. çıkasım gelmedi, sıcak duş da sevmem oysaki, kaynak suda aldım duşu. sonra geçirdik kafamıza kapşonu, yaktık sigarayi, yine monitöre bakmaya başladık.

yok lan yalnız değilim ben aslında. kafadan rutin olarak poke'laştığım 5 kişi var. haftada 1-2 gün görüşebildiğim arkadaşlarım da var. görüşemesek de skype'dan konuşuyoruz arada, onun üstünden bira içiyoruz. daha ne olsun? çok şey beklememek lazım hayattan, minimumda tutup minimumda yaşamak güzel. geçen zaman herkese eşit geçiyor diye, herkes eşit keyif almak zorunda değil hayattan.

*

öğle arasında işten kaçıp, denize karşı termos bardak içi votka içmek, allaha yaklaşmak gibi.

Çok Yalnızız


Sensiz bir eksik değil, bir yanımız eksik.
Not: Resim direk olarak resmi siteden alıntıdır, sadece sol tarafındaki "Galatasaray Spor Klübü Resmi Sitesi" ibaresi kesilmiştir. Copyright'ı Galatasaraty.org web sitesine aittir.

Tatil

hem de uzunca bir tatil. istanbul soğuk değil, hala geniş geniş boxer/kolsuz tshirt yahut şort/tshirt olarak dolaşabiliyoruz hayatın sahnesinde de, ya çok soğuk, ya da çok sıcak bir yerde, en az hazirandaki kadar gülerek bir tatil. evet, çok güzel olurdu. bayram için güzel bir tatil modeli bulmam lazım kendime. ya da, en temizi hatırlamamak.

Aynen Böyle


Unutma bu günü, bu tarihi...

30


Israr etmeyin, buraya koyamam.
S.N. (30)

20

Ekspresyonizme KARŞI Tevazu!

10


Benim Hala Umudum Var.

I am a Problem Child

sabahtan beri bu şarkı var aklımda. nereden geldiyse. mp3leri yoktur bende, herhalde en son kasetlerini dinlemiştim. yuh diyeyim, herhalde bir 10 seneden fazla olmuş. bu aralar da sürekli geçmişe götürüyor düşüncelerim, sokak lambası olmayan koridorlarında beynimin, küçük bir çocuk kaybolmuş, kendini bulmaya çalışıyor sanki. seneler önce ben nasıldım, şimdi nasılım, hangimiz daha güzeldi,o gün o anda o hareketi yapmaya/yapmamaya karar versem acaba ne olurdu merkezli düşünceler beynimi yiyor resmen. arada canımın acıdığını bile hisediyorum, bundan kaçmak için de en iyi morfin olan düşüncelere dalmaya sığınıyorum. hakikaten salak saçma şeyleri bir araya getisem kasti olarak, ancak böyle olurdu.

* * *

cumartesi akşamı oyunum olduğu için cuma akşamına yaptım alkol programımı. sanıyorum hera'da yahut muadili bir mekanda önüme bir dizi tekila bardağı koyup, insanları izleyeceğim. en son yaptığımda masada öfleyip pöfleyen insanlar vardı, canım sıkılmıştı. öfleyip pöflemeyen insanlar olsun istiyorum yanımda, yahut öfleyip pöfleyecekse kimse olmasın. arada gözlemci kalmak istiyorum hayatta (oha yalana bak sanki hiç gözlemlemiyorum etrafı), çevreme bakınıp eğlenenleri yahut somurtanları, dansedenleri yahut umut edenleri kategorize etmek, düşünmek, bakmak, bakmak, onların neşelerine tanık olup hüzünlerine dahil olmak. bazen tanımadığın bir kadına yahut adama bir bira gönderip, "siktiret ulan bu da geçer" deyip hayatlarına girdiğin 5 saniyeye inat 2 saniyede kaybolup gitmek. hoş şeyler bunlar. ve hiçbiri de "öff pöff" denip sıkılınacak kadar tekdüze değil.

* * *

ıslık çalamayanların ve silah fetişi olanların büyük çoğunluğunun başarısız bir cinsel hayatı olduğunu yahut eşcinsel eğilimleri olduğunu okumuştum bir yerde. yıllar yıllar evveli ama. o günden beri, ne zaman birileri salak saçma muhabbete başlasa, ve az çok silahlara ilgisi olduğunu bilsem, direk bu kısa anektodu anlatıyorum kendilerine. sanki marsta hayat bulundu demişim gibi ilgiyle dinliyorlar, ulan ossuruktan bir dipnot bile olamayacak kadar boş bir konu işte. bunu neden yazdığıma gelince, bunu kime anlattıysam, ya kısa vadede (5-30 dakika) çaktırmadan ıslıkla bir şarkıya tempo tuttuklarını, ya da en güneş görmemiş cinsel tecrübelerini anlatmaya başlayan insanlar tamam, 95% erkekler- görüyor olmam. ulan güleceğim gülemiyorum, ağlasam çzüm o değil. biri de çıksın desin "e neden anlattın şimdi bunu?" diye. herkes savunmaya geçiyor ansızın, sanki atakta olan bir cephe varmışcasına :)

* * *

insanların düşüncelerini ve korkularını bulmak, onları değişik hallere sokmak, devamında da kendilerine gümüş tepsiyle sunmak istiyorum. bunların beni neden güldürdüğünü de bilmiyorum. korkularım yüzüme vurulsa agresif tepki veririm, bana gelen agresif tepkileri ise karşılayabileceğime inanıyorum. ya insanların saldırmaya bile değer bulmadığı bir gerizekalıyım, ya da bir kısım çekinceleri var çevredekilerin, haklı yahut haksız.

* * *

3 vakte kadar delireceğim sanırım. dediydi öküz dersiniz.

* * *

hayat, pusudayım ulan sana karşı!

The Crown and The Ring

Son günlerde bir ölü toprağı var üzerimde. Dün o kadar istedim, gerçek oldu, ve işin komik tarafı, gerçek olan şeylerin hepsini istedim ve ben yaptım, kendiliğinden gelmedi. Tamam hiçbirşeyin zembille gökten inmesini beklemiyorum ama, ne bileyim, "yaptım, oldu" hadisesi apayrı bir hoş geldi. Sabah onca düşüncenin arasında, beraber çalıştığım arkadaşım bana kahveli bonbon almış. Ulan şeker yemeyeceğim dedikçe bu hatun böyle şeyler yapıyor. Not düşeyim, ama çok sevindim be, veletler gibi :)
* * *
Kabul, motorda çok nemruttum, ama o kararları munisken, yüzüm gülerken almam mümkün değildi.
Öncelikli olarak , telefondaki o melankolik şarkıların hepsi uçacak. (Not. Bonnie Tyler - Why, Total Eclipse of the Heart, God Gave Love to You - çekin, dinleyin. İyisiniz yine :P Yetmedi mi? Eskilere dönün, Kylie Minogue'dan Confide in Me dinleyin, Bjork - Violently Happy, Pagan Poetry dinleyin, dalın gidin ondan sonra)
* * *
Son üçlü ayrı, ama ilk üçlü tadındaki şarkıları askıya aldım, tekrar aşık olana kadar dinlemiyorum efem :) Son üçlü ise, her daim hoşgelmiş, sefa gelmiş. Sonracııma, spora gitmeyi nicedir es geçiyorum, aralık ayına kadar yine sallarım muhtemelen ama, eve kabus bir kardiyo programı yazıyorum. İlk olarak yiyecek listesi;

Kahvaltı
- 1 Adet Havuç
- Yağı Alınmış / Az Yağlı Süt (300-500ml)
- 2 Kaşık Bal
- 1 Bardak Kahve
- 50gr kakao (suya karıştırılarak alınacak)
Ara Öğün
- 1 Bardak Taze Sıkılmış Meyve Suyu / Kahve / Su
- 1 Adet Havuç
Öğle Yemeği
- 1 Kâse Yoğurt
- 1 Dilim Ekmek
- 1 Porsiyon Salata
- X (öğlen işyerinde çıkan yemeğe göre 1 tabak yemek yahut hiç)
Ara Öğün
- 1 Bardak Taze Sıkılmış Meyve Suyu / Kahve / Su
- 1 Adet Havuç
Akşam Yemeği
- 2 Adet Haşlanmış Patates + 2 Yumurta Akı
- 1 Kase Yoğurt (~500 gr)
- 5-6 yaprak Marul
- 1 Havuç
Spor sonrası 1 adet sade soda, öğünlerde içilecek sular haricinde yaklaşık 1 litre su.

* * *
Kopiraytı filan yoktur, gönlünüzce alıp kullanabilirsiniz, spor için özel olarak tarafımdan yazılmıştır, tabii ki eksikleri olabilir, ama konulan her şey özellikle bir amaç uğruna konmuştur. Beğenilmeyebilir, öğyh iğrenç olmuş denebilir, bana salak diye atıfta da bulunulabilir, çok koymaz açıkçası, bana ilk defa duyacağım hiçbir şey söyleyemezsiniz muhtemelen :) Kilo vermek isteyen kişi bunların yanına ek olarak CLA, L-carnitine benzeri şeyler kullanabilir, su sökecek fazla ilaç kullanmaması ayrı tavsiye olunur, yazılmış olan program kardiyoyla beraber zaten yeteri kadar su söker.
* * *
Bunun yanında, alt/üst karın, ön kol ve göğüs için ayrı bir ağırlık programı yazdım, o gayet amatörce olduğu için buraya eklemiyorum. Maymun muamelesi görmeyelim ondan sonra. Zaten sadece ağırlık değil, her programın uzman tarafından yazılması lazım, aldırmayın siz bana. Hoş, kimse benim yazdığım şekilde, ipler arası koşuyu zaman olarak "kusana kadar" diye tanımlamaz. Kusana kadar birşeyi yapmak için en az ben kadar dengesiz olmak lazım, siz yapmayın :)
* * *
Alkol için haftada bir gün ayırdım sadece. Her gün olabilir, esnek program, ama sadece bir gün. Kusura bakma uzatmalı sevgilim, artık bir gün görüşeceğiz, miktarı, fütursuzluğu sadece bize bağlı.
* * *
Güzel şeyler yaşayıp güzel şeyler yazmak isterdim, ama şu anda elden gelen tek şey bu.
* * *
Durum değerlendirmesini daha sonra yapacağım, ama şu anda ne yıkıldım, ne devrildim. Her sarsıntıdan daha güçlü çıkmaya dair verdiğim sözlerin hepsini tutuyorum. Sahi, başka bir söz vermiş miydim ben herhangi birine?

inanıyor, biliyorum.

inandıramadım yazdım da, 1 kasım 2008 cumartesi akşamı, kadıköy yeldeğirmeni'nde bir daha yolumun düşmesi namümkün bir meyhanede (meyhanemiydi lan orası? aman diyeyim) abbio, maje, ciga ve 91 oturmuş, kutlamaktayken, ciga ile vardım o tespite.
inanmış o benim dediklerime. neden diyecek olursanız, ben sadece onun yakın bir zamanda evleneceğini duymuştum, duymamam gereken bir kişiden. nişanlanmış. ve bana söylemiyor. yüzünde o hüzünlü, muzur gülümsemesi, üzülmesin, üzülür duyarsa diyor.
tamam ulan, bunları yazarken bile gözlerim doldu, ama üzülmüyorum fıstık. sadece senin adına sevinebilirim bile, ama;
Ü Z Ü L M Ü Y O R U M !