bööyle bir yazasım geldi bu hususu, seneler öncesine dönme arzusu belki de. geçenlerde birine anlatmıştım bu hikayeyi, belki sizden birine, emin değilim, sonra düşündüm sabah, kulağımda "kemikılz bidvin as" ile boğazı geçerken, hakikaten, ne kadar menşei belirsiz kimyasallar varmış aramızda.
*
efenim senelerden bir sene, ben diyeyim 97 siz deyin 98. 20 yaşında çıtırız o vakitler, allah şerrinden korusun. tek işimiz gücümüz ağırlık kaldırıp içki içmek olmuş kıbrısta, şimdiki gibi göt göbek sahibi değiliz, tam sözlük anlamıyla hayvan gibiyiz. üniversiteyi okuduğumuz yer itibariyle alkole çok meyilliyiz, etrafımızda kimyasallar uçuşmakta, fakat gel gör ki bu gariban en masumları haricinde hiçbirine sarmamış. senenin başında "kediyi öldüren merakıymış - curiosity kills the cat" vaziyeti hasıl olmuş, "lan benim neyim eksik ki, ben de halisünasyon görücem" demiş genç adam, açılmış pub yollarına, komik birkaç hareket haricinde aldığı hap hiçbirşey yapmamış, ama kendisi başta olmak üzere etrafındakiler ile çok gülmüş bu 91 kişisi. devamında ilginç bir amerikan askerinin avcuna döktüğü bir avuç xtasy'i geri çevirmiş. kimi rivayetlere göre götü yememiş kullanmaya, kimisi der ki o kadar iradeliymiş zaten, boka battı dediysek o kadar çökmemiş. hangisi doğrudur sorsam kendime ben bile bilmem, rivayetleri sksinler :)
*
efenim bir gün elim bir olay neticesinde moralim yerlerde olmuş, son paramla 10 tane bira alabilmişim, iğrenç "altınada" birası hem de. "o ne ola ki?" diyorsanız, şanslısınız. hiç bilmemiş, duymamış olmak isterdim. neyse, nimete fazla laf etmeyelim, eve geldim 10 birayla, baktım 11 tane sigaram kalmış. sçtık dedim, ki farkındaydım. bir tanesini yemek üstüne ekleyip, 10 birayı 10 sigarayla eşleştirdim. "bir sigara süresince bir bire içeceğim" mottosuyla başladım yola, hoş benim canım sürekli sigara ister içmeye başlayınca, ardarda yapıştırdık 10 kısa camel'i biralar eşliğinde, son sigaramı söndürdüğümde tüm biralar bitmişti. o zamanlar bünye daha sağla mtabi, dağılmamış öyle 45-50 dakikada 10 birayla, şimdi içsem herhalde "öpüjjem abijim" filan konumuna gelirim :) evin telefonu acı acı çalarken "eyvah öldü" düşüncesi nüfuz etmiş dimağ, çok sevdiğimiz amcamızın sesini mutlu duyup "komadan çıktı oğlum" demesiyle neşeye garkolmuş, "canımız, güzelimiz o trafik kazasını da atlatacak ulan!"lar basmış bedeni. çok severdim jazmin'i, hep ayrı bir yeri oldu bende. umarım şimdi iyidir, herşeyin ötesinde. senelerdir görmedim.
*
sevindirik olmuş bünye, atlamış bara yönelmişim bu telefonun üstine, beş kuruş param yok, parayı bırak sigaram yok, "nasılolsa buluruz" bir adam da değilim, utanırım isteyemem. ama her ne olduysa o gün, hallederim diye düştüm yola, yarım saatte bardaydım, hızlı yürümüşüm. girdim tanıdık hiçkimse yok, barmenden öte. zaten her gittiğim yerde garsonlar yahut barmenler hep tanır beni, şans işte :) gidip "ahmet, beş kuruş param yok, sigaram da yok, bu akşam bana bakarsın umuduyla sana geldim" cümlesi çıktı ağzımdan. ahmet sıkı adamdır ama, bana bir paket sigara verdi, kendi sigarasından; durumumu bildiğini biliyordum "jazmin yaşayacak" dedim, o da jazmin'in şerefine herkese bira ısmarladı. seviyorum bar ortamlarını, sırf bu yüzden irlanda yahut iskoçya'ya, olmadı onların ağırlıkta olduğu bir yerlere göçmek istiyorum bir gün. sonra ahmet ne istediğimi sordu, yerfıstığı istiyorum, birkaç da bira yeter dedim, birada sınır koymadı, sen say kaç içtiğini, paran olunca verirsin dedi. kral adamsın dedim, ne diyeyim :) devamında burak uğradı yanıma, bana arada kendisinde fazla olan haplardan verdi. komiktir, içmek istemiyordum onlardan ama o kadar mutluydum ki, aldım. kandırılmadım, kanmak istedim sadece :) devamını düşünmeden attım ağzıma, ki o zamanlar prensiplerim vardı, tek başımayken ne kimyasal şeyler alırdım, ne de çok sarhoş olurdum. fena prensip sahibiydim anlayacağınız.
*
aradan 15-20 dakika geçti, fena uçuyorum, böylesi keyif yaşamamışım, onca gerginliğin üstüne fena bir şekilde rahatlamışım, içiyorum, uçuyorum, daha ne. tuvalete kalktım, ne olduysa o anda oldu zaten. barın arkasından dolanıp giderken tuvalet yoluna, merdivenlerde oturan bir melek gördüm. vay anasını bu ne güzellik derken, bakamadık dilediğimizce doğal olarak, geçtik gittik ablayı. ulan bir yandan tuvalette "kesin benim de halisünasyonum bu" diye düşünüyorum, bir yandan gerçek olmasını istiyorum, bir yandan da "gerçekse ne olacak sanki, tanışamazsın ki salak!" diye düşünüyorum. tanıyanlarınız bilirler efenim, ben utangacımdır, fena hem de. suratıma su bile vurmadan çıktım tuvaletten, halisünasyonda bir daha göreyim, ayılmayayım diye. ulan tüm endamıyla orada duruyor melek kişisi.
*
dua bilsem edicem, "allahım n'olur bir müdahale et duruma, tamam yollamışsın bir meleğini ama ben tanışamayacak kadar utangaç bir takozum" diye :) o da sever tabi beni, içimi biliyor sonuçta. abladan bir ses çıktı "hey!" diye, hemen döndüm "efenim?" diye.
melek : saatin kaç?
takoz : saatin ne önemi var ki şu anda bulunduğumuz yerde?
melek : hiç yok, sadece söyleyecek birşey bulamadım, ondan sordum.
takoz : ben de birşey bulmak için bileklerimi keserdim ama, kessem bile bulamazdım, biliyorum.
melek : gerek kalmadı işte, tanışmış olduk.
takoz : madem tanıştık, gel bara, benim dönüşümü bekleyen öksüz biram ve sigaralarım var, ağlarlar arkamdan.
melek : sen al gel onları, burası daha sakin.
takoz : ya halisünasyonsan ve kaybolursan?
melek : yaklaş bir yanıma. (takoz yaklaşır ve melek takozu öper)
melek : bu kadar gerçeğim.
takoz : gidişimle gelişim arasındaki zamanı ölçemeyeceksin bile. (gidilir, dolaptan birkaç bira daha alınır, sigara alınır, meleğin yanına çökülür.
*
sonrası flu, sanırım mutluluktan. reel olarak ne kadar zaman ve ne kadar bira geçti bilemiyorum, ama benim algılarıma göre biz melekle orada yaklaşık 3 hafta konuştuk, binlerce bira içtik. en son ahmet bize kalkın benim odamda sızın dedi, ben kabul etmeyip meleği evine kadar taşıdım, bayılmış mıydı, sızmış mıydı bilemedim. ev arkadaşlarına bile teslim etmedim, yatağına yatırdım, botlarını çıkardım, üstünü örttüm. çok masumane olmuş, pijama bile giydirmemişim kendisine. sonra ev ahalisinin şaşkın bakışları altında çıktım evden, masa üstünde gördüğüm bir birayı aldım sanıyorum. laf eden de olmadı. eve de uçarak gittim, sabah üstümde menşei belirsiz bir paket kısa camel vardı, acaba melek mi aldı bana, yoksa meleğin sigarası mıydı, yoksa hakikaten bir melek mi getirdi bana, hala muammadır.
*
sonra melekle bizi aynı kaldırımdan bile yürütmediler efenim. melek uyuşturucu bağımlısıymış. e o zamanlar bizim de içtiğimiz içki çok meydanda. ortak bir arkadaşımızdan basit bir açıklama geldi, "onun içtiği uyuşturucunun yarısını içsen sen ölürsün, senin içtiğin içkinin yarısını içse o ölür. biz ikinizi de canlı istiyoruz, o yüzden yanyana getirmeyeceğiz sizi, sen de lütfen uzak dur kızdan" şeklinde. oysaki ben onu sadece halisünasyon sanıyordum. gerçekmiş :)
*
hikayenin sonu gelmedi hiç, benim hayatımda son attığım hap o oldu, 10 senedir antibiyotikten ciddi bir hap almadım. zaten uyuşturucuyu seven bir adam değildim, sebep oldu bu da içmemeye. hoş içtiğimiz içki zamanla vücudun reaksiyonlarına bağlı olarak azaldı, ama zihniyet hiç değişmedi. bu da böyle bir anı olarak kaldı hafızalarda.
*
hikayenin karakterlerine gelince, 91 bildiğiniz gibi, o yahut bu şekilde sürdürüyor yaşantısını, kendi çizgisinde :) jazmin biz mezun olurken kısmen toplamıştı kendini, o büyük musibetin ardından. bir daha hiç konuşamadık kendisiyle, birşeylr mani oldu hep. burak, melek ve ahmet öldüler. burak ve meleğin ölüm sebepleri aşikar. ahmet şanssız bir kalp krizi kurbanı. bana bildirgeyi sunan ortak arkadaşımızdan 4-5 senedir haber alamıyorum, o da çoluğa çocuğa karışmış gidiyordur bir şekilde, onun hayatı hepimizden düzgündü.
*
işbu yazıda melek hariç herkesin adlarını kıçımdan uydurdum, sadece yaşananlar gerçek. meleğin adını uydurmak gelmedi içimden, çünkü ben onun adını hiç bilmedim. sadece gotik makyajlı bir yüz kaldı kafamda, unutulmaya yüz tutmuş. ama hikaye o yahut bu şekilde yaşıyor işte.
5 Sapan Eklenmiş Bu Saçmaya:
yuzumu guldurdu bu hikaye.. :)
yuhunuz :) lan hikaye üç kişinin ölmesiyle bitiyor be :) gadder feykencil.
sadece mutlu sonlar mi guldurur yuzunuzu ha sayin doksanbir ?
yok efenim, hatta mutlu sonlar banal bile gelir orası ayrı. ben sadece hikayeyi yaşayan kişi olarak bazı noktalarında üzülüyorum. özellikle de bittikten sonrasına. yoksa size takılmaktan başka bir amacı yoktu o "gadder" olayının :)
bir nevi modern tragedya...
saol abi paylaştığın için.
Yorum Gönder