Garfield Kuralları



Madde 1 : İnsanlar yorgun doğar, dinlenmek için yaşar.
Madde 2 : Çalışmak yorar.
Madde 3 : Gündüz dinlen ki gece rahat edesin.
Madde 4 : Yatağını kendini sevdiğin gibi sev, içinden çıkamayacağın gibi yap.
Madde 5 : Yarın yapabileceğin işi bugün yapma.
Madde 6 : Bugünün işini yarına bırakma, erteleyebileceğin kadar ertele.
Madde 7 : Dinlenen birini görünce otur ona yardım et.
Madde 8 : Oturmak mümkünse ayakta durma, yatmak mümkünse oturma.
Madde 9 : Tembellikten kimse ölmemiş.
Madde 10 : Çalışma isteği duyunca biryere otur isteğin geçmesini bekle.

RIZLA+

"it's what you made of it"
You're simply the best,
better than all the rest
Better than anyone,
anyone I've ever met...

yazasım çok ama yazarım yok

evil bunny :)
böylesi karardı içim, ama dışım bu kadar sevimli değil. fotoğrafı bir oyun için eklediğim bir kızın paylaşımlarından arakladım. kaynak göstermedin diyene ahanda burada;

olmayan sevgiliyi aldatmak

olmayan sevgiliyi aldatmak hissiyatı doğdu içime az önce. oysaki akşam yemeği olarak beyaz şarap ve üzüm kombinasyonuyla, uykuya transit dalacak bir havadaydım. şimdi şişe kesin biter. şu güne kadar düzenli olarak şarap tüketebilen bir insan olamadım. çok da sevmem zaten, köpeköldürenden başka şaraplar hep bir garip geldi, eğreti durdu üzerimde. taa ki iki sene önce bozcaadaya yolum düşene kadar. orada bana en çok hitap eden şarabı buldum, başka da içmem kolay kolay derken, bu gün işten gelirken otomatik bir şekilde migrosa dalıp şarap reyonunda buldum kendimi. alma kriterim sabit. beyaz olsun, şişesi ilginç olsun. eve gelip de soğutana kadar farketmedim, benim şarabımın rakip firmasının şarabıymış. sanki oradan bir kafa uzanıp "aldatıyorsun demek bizi" diyecek gibi geldi. çocukça birşey, ama hüzünlendim işte. olmayan sevgililer bile sadakat bekliyorken, ben nasıl yaşayayım akıl kârı değil. bu aralar en yakın dostların bile bilmediği, hatta öğrenemeyeceği sırlarım olmaya başladı. hatta burada da çok anonim olmadığım için yazmayacağım şeyler. kimbilir, belki farklı bir imzayla, farklı bir mecrada kaleme alınabilirler. karanlık olanlar can yakarken, aydınlık olanlar değişik düşüncelere garkediyor insanı bir şekilde. çok da üzerinde durulabilecek bir şey olmasa gerek. yorulup da dönecek takatim kalmayınca evimi, fazla vakit yok deyip sixpack aldığımda rakımı, winston aldığımda evde bekleyen sigaramı, marilyn manson beklerken dido dinlediğimde kendimi aldatıyorum zaten sürekli. bu kadar orospu çocukluğuyla nasıl yaşıyorum tartışma konusu. hayır, performans sürekli olsa, olduğunda da aldatsam en azından istikrarlı bi orospu çocuğuyum diyeceğim ama gel gör ki o da yok. "nothing i have is truly mine" dönerken kulaklarımda hatıraların bile benim olmadığını farketmek yaşanmışlıklara din iman sövmek gibi aslında. hangisi mantıklı, hangisi değil çok değişik bir ikilem. sadece 2 saat önce, dün dedesini kaybetmiş bir insanı teselli etmek için tam tersini söylüyordum oysaki. şimdi tam tersini yaşıyorum. ama tekrar olsa tekrar söylerim herhalde. "do not fear from going to the funeral. think it is as a last goodbye to the loved one. i know, saying farewell is bitter, but we have to embrace death and accept it as it is. i wish i was with you; to be right near you when you need a shoulder. memories will stay with you forever, and good memories are the best things on this earth." boşa yazmadım o kadar "tell me lies tell me sweet little lies" diye. duyduklarım ve söylediklerim hep aynı paralelde herhalde. ama artık sıkılmanın kaynağına inmeye başladım. son umutlarımı kraliçenin bir şövalyesine saklamaya başladım. ilk tanıdığım günden bu güne 9 sene geçmiş, ve biz bir şekilde görüşeceğiz demişiz. sözü gerçek kılmak ona düşmüş. bambaşka bir ülkede hiç tanımadığı bir insana misafir giderken sadece şu üç soruyu soran adam sadece benim arkadaşım olabilirdi zaten. "1. Should we bring any bedding to sleep on / in ? 2. How far do you live from the "centre" of the city? 3. Do you like a good Single Malt Scotch Whiskey? ; ) " bu vesileyle de kraliçeye saygılarımızı sunmak, manyak bir briton ve kız arakdaşı ile eski pagan tanrılarına bağlılığımızı göstermek, ve becerebilirsek karşılıklı birkaç şişe cask strength indirmek üzere adaya gitme mecburiyetimiz de kucağımıza düştü. Manawydan fab Llŷr istek kabul ediyor sanmıyorum, çok dramatik de gelebilir onlara bu ama, eğer ki bu dünyadan bir kalp kriziyle gideceksem, 2010 bitmeden Stonehenge'de olmasını tercih ettiğimi kendisine ilettim. bakalım, çarkların dönüşü neyi gösterecek. bir hayatın bitmesine yeryüzündeki en uygun yer orası geliyor nedense, hala. dostları aldatmadığımı göstermek adına. köprüden en son geçtiğimi göstermek adına.

eve dönmek adına.

Pain is Necessary!


Life is hard.. Love is confusing.. Pain is necessary.

Borozan

dinsizler bana danışır,
zındıkların aklı benim,
hacılarla her gece ben,
ne hatimler indiririm!

sen unut iftarını, ben aklımdan tutarım,
adamım bu sevaplara ben bakarım, YANARIM!

benim adım üç aylar, bir ay recep bir ay şabaaaan,
ramazanı sevsinler rakısız geçmiyor zamaaaaaan!

yavşak yollamış, ben de atayım burada bulunsun dedim.
nice ramazanlara :)

Sweet Truth

bring it on!

Locked inside this cage again

Bu sadece saflıkla alakadardı. Koşulsuz sevgi, bağlılık ve cesaret ile de. Kime sorsalar aynısını söylerdi, herkes çok sever, bağlılıktan ödün vermez ve yeri geldiğinde canını bile ortaya koyardı. Bunu söylemeyen yoktu, sorsanız, inanmayan da yoktu. Herkes bir diğerine, Gaia’ya bağlı olan ruhlar gibi bağlıydı. Herkes bir diğerini o ruhların Gaia’yı ortada bıraktığı gibi bıraktı. Bilaistisna herkes. O hariç.

*

Unutulmuş bir zaman diliminde Gaia var oldu. Umbra ve yansıması olan dünyayı yarattı. Umbra’yı tüm hayvanların ruhlarıyla doldurdu. Gaia Tabiat Ana mıydı, yoksa Tabiat Ana mı Gaia’ydı bilmem, zaten hikayeyi bildiğimden bile emin değilim. Bir gün Gaia yarattığı tüm bu ruhların var olma hakkını zaman kadar eski düşmanına karşı savundu. Kaybedeceğini bile bile savundu. Ve onlar için savaşırken çocuklarından yardım istedi. Onları yaratmak için harcadığı güç ile bu kadim düşmana karşı durması mucize olurdu zaten. Çocuklarından hiçbiri bu çağrıyı yanıtlamadı. Biri hariç. Zincirlerini kıran kurt anasının yardımına koşmakta anlık bile olsa tereddüt etmemişti, tek başına bir şansı olmamasına rağmen. Bu savaşa müdahil olduğu anda Gaia’ya kalkan o eli bileğinden ısırıp, bırakmadan kendisiyle beraber başka bir boyuta kendini sonsuza kadar hapsetti. Çocuğunun çektiği bu acıya karşı kayıtsız kalamayan Gaia, diğer yaratılmışlardan enerjisinin büyük bir kısmını çekip, düşmanına karşı durmak adına boyut kapısını yırtıp çocuğunu oradan kurtardı, kendi düşmanıyla sonsuz savaşına devam etmek için. O günden beri werewolflar Gaia’nın mirasını koruyabilmek adına bildikleri en iyi şekilde mücadele verdiler.

*

Oysaki herkes çok bağlıydı. Bağlı, onurlu, cesur, sadık olmayan kimseyi tanımadım ben hayatım boyunca. Herkes erdemliydi, herkes her şeyin en güzelini istiyordu onun için. Ben hariç. Uzaktan izleyen, düşünen, irdeleyen ben hariç.

*

[Locked inside this cage again]


Kendi çapımdaki sonsuzluğum boyunca mahkum olabilirdim herhangi bir boyutun herhangi bir düzleminde. Koşarak giderdim buraya hem de, severek. Güzel bir şeyler yapmanın mutluluğuyla, iç huzuruyla hem de. Gaia’mın yardımına koşar gibi. Gözüm kapalı. Dünyasını koruma görevine beni bırakmasa bile giderdim, ikinci bir düşünceye fırsat vermeden. Giderdim. Sen hariç herkes için.


[Locked inside this cage again]

Inside Your Mind