Mola

uzun zamandan beri yapmadığım birşeyi yapacağım. hayattan aldığım mola sonrasında, hayatın içine karışacağım. yalnız başıma burada kendim için, kayboluşuma özel yazılar yazmaktansa, teşekkür etmektense duvarlara, paşalar gibi barikatın arkasına geçeceğim. bir sonraki sefer daha iyi kaybedeceğim, yanımdaki güzel adamlarla aynı safta duracağım. kaybettikten sonra, eğip başımı yürüyeceğim, ama boyun eğmeyeceğim. yardım filan da istemiyorum. gözümde bir damla yaşla, yahut elimde bir kadeh rakıyla. neyle olduğu, nereye olduğu farketmeksizin.

gidiyorum.



bir süre yazmayacağım, en azından burada, en azından "91" olarak.

...

amına koyim böyle işin. amına koyim. bahtımı sikeyim.

Hizmette sınır yoktur.


:)

pazar gündüz. spor spor nereye kadar? gittiği yere kadar dense bile, hakikaten ben bu işi sevmeye başladım. vücutta yarattığı zindeliği bir kenara koysak bile, değişik bir şekilde dinginlik sağlıyor. aptalca düşünceler yok, sıkıntı yok, kurgu yok, sürekli bık bık bık içime oturan birşeyler yok, yok oğlu yok. ondandır gidince çıkmak istemeyişim, zor elde edilen huzurların kıymetini bir farklı biliyor bünye.



pazar öğlen. spor sonrası rehaveti, "lan beni var ya, çekici çağırsalar şurdan şuraya götüremezler" klişe saçmalıkları. halbuki yalan, 15 dakika sonrası zıpzıp gibi olunuyor meret ile :)

Lost S04E12 totalde sadece bir saati yakıyor pazardan, lan ben be bok yiyecem canım sıkılıyor? o ne, telefonda 2 cevapsız çağrı. hay kulaklarına başlayayım senin 91 kere, nasıl duymazsın. sonrabir telefon teatisi, ve akşamına bira sözleşmesi. çok cici ya.



pazar akşam. kadıköy masal. kadıköy masal da ben değil mi? değil. ben roman. kısmen boktan bir hayat yaşadığımız, değişik şeylerle karşılaştığımız laf lafı açtıktan sonra çıkıyor ortaya. o konuşur ben dinler, ben konuşur o dinler. çok şeker.



tek kötü tarafı, eskilerden çok konuşunca, melankoli yaptı bünye. üzüntülerimle can sıktım belki ama anlattıkça uçtu gitti ağırlıkları, ondandır zaten ben de hafifledim, bir anda fena seviyeye çıktım, millet ses duvarını aşarken ben alkol duvarını aştım :) masalla eviniz arasındaki yol flu, ama çok güldüğümüz gerçek. sen evden içeri giridiğinden sonrası ise, telefonu açana kadar yok.



sanırım uçarak geldim :) hehe, bu yakışırdı. komik telefon görüşmesi ise ayrı :P "neresi burası ya, ben bu sokağı bilmiyorum, kayboldum sanırım" :) yalancıyım, naapiym.



uzun zamandan beri geçirdiğim en güzel gündü. buradan teşekkür ettiğimi bilemeyeceksin sanıyorum, ama çok teşekkür ederim tatlım. iyi ki varsın.

91


Hayali Bile ...

cumartesi akşamı.

karşımda ablam, yanımda serhat. hoş bir sohbete açmışız yelkeni, tek derdimiz ablam serhatı göremiyor. e olur o kadar da, çok büyütmemek lazım, zaten serhat da benden başkasıyla konuşmuyor ki hiç. asosyal de olsa on numara çocuk serhat. görünmezlik gibi süper bir özelliği de var yeni farkettim.
acaba bende de olsa öyle bir özellik, hangi koşullar için kullanırdım. potansiyel bir "watcher" mi olurdum, yoksa sadece acil durumlarda ortaya çıkan süperkahraman gibi birşey mi?

yoksa senin koruyucu meleğin mi olurdum? sürekli etrafında olup, seni kötülüklerden kollayarak mı geçerdi zaman? her ne olursa olsun güzel olurdu, heyecanlı bir hayat yaşatırdı o veya bu şekilde. tekdüze olmazdı senin benim kahramanlığımız.

sen neden mi kahraman? yahu, sen kahramanın var oluş sebebi olduğunda otomatikman sen de kahraman oluyorsun, sana da illaki birkaç aksiyon çıkar. düşün şimdi bir lois lane olmadan, süpermen ne numara olabilir ki? kötüler kimi kaçırır? yahut mary jane. örümböcek abimin has yavuklusu. o bütünün tamamlayıcı unsuru, doğal olarak en azından peter parker kadar pay sahibi bu kahramanlıklarda.


böyle birşeysin aslında sen benim gözümde. anlamsız zamanlarda anlamsız birkaç kelimeyle kalp atışlarımı düzenleme yetisine sahipsin. bir gülümsemeyle, bahar meltemi gibi etki yapıyorsun moda sahillerinde elimdeki kaktüs aromalı votkaya. moda sahilleri demişken, zor yerler oraları be. yalnız da olsan, yanında biri yahut birileri de olsa zor. ama huzurun en yoğun yaşandığı bölgelerin başında geliyor bu yakanın topraklarında.

huzur uzaklarda bir yerlerde oturuyor normal olarak, bizim semte uğramaz pek. hoş semte uğrasa da, uğrayacağı onca insan var iken bula bula bizim evi bulmaz. bulsa da..

ne mi? ben modada olurum o saatte, evi bulsa da beni bulamaz.

sonrası standart zaten, içmeden uyuyamaz olan bu beden, normale dönme yolunda adımları 6,5 km/h olarak atıyor şu anda, ve adım adım geliyor uzak ufuklar.

aa söylemeyi unuttum sana, yeni bir küpe aldım, görsen çok beğenirsin.

bir de, ben görünmez olamıyorum ama sen yine melek ol, perşembe günü kimselere gözükmeden uç yakınlarımda. anlamsız bir gerginlik ve sıkıntı var üstümde. sanki sen gelmesen o gelecekmiş gibi.


ne? sen yok musun? sen de mi yoksun? o yokmuş bak serhat. sen hiç gitmezsin, beni bırakmazsın.

di mi?