Olmadı Şebnem Abla

sabahlardan herhangi birisiydi merak içinde uyandığımda. yoğun bir merak hissi sadece var olan, özel bir kişiyi yahut olayı filan değil, sadece kesif bir merak kokusu vardı odada. ev uzun zamandan sonra sessizdi, ve yardımıma gelecek kimse yoktu. hoş, olsa da yardım istemezdim. bir telefon uzaklığında beni hayata döndürebilecek en az 3-4 insan varken de yardım istememiştim zaten, her şey olacağına varır diye, gıda zehirlenmesinden kendi kusmuğumda yuvarlanıp acı çekerken de.
*
neyi, neden merak ettiğimi düşünmeye başladım istemsiz bir şekilde. nedeni zaten yok. neyi merak ettiğimi bilmek için ise, türlü acılardan geçerim diye tepkidi beynim. neresinden bakarsan bak belirsizdi hayat ve hiçkimse benim için kurallarını değiştirmezdi, hele hayatın kendisi, asla.
*
tanıdık bir saatti, en azından sabahın her saati kadar. bir zamanlar uykuya yatmıştım bu saatlerde, bir zamanlar uykudan uyanmıştım. sorgulamam gereken aslında neden uyandığımdı, neyi merak ettiğim yahut neden merak ettiğim çok kişiseldi, ve kişisel şeylerle uğraşmak geçtiğimiz yıllardan beri olduğu gibi zaman kaybıydı. resmin bütününü anlamamıştım ki, özel parçalarına ineyim? hem ben özel değildim ki zaten, benim için özel birşeylerin olmasına da hakkım yoktu. yani sanırım.
*
ısrarla bilgisayara düşen uyarılara uydum, o saatte uyarılsam ne olacağını düşünüyordu acaba uyaran? kayda değer bir şeyler değildi, en azından benim için. ortalama insanlar ölüm-kalım sorunlarına düşmedikleri sürece, kolumu kımıldatmam zaten o saatte dedim kendi kendime. dışarıdaki dairelere mensup olanlar, kendi merkezlerine yönelmeleri lazımdı, ben onların bulunduğu yere çekim kuvvetimi gönderemeyecek kadar umursamazdım.
*
soruyu bulmuştum en sonunda, "neden uyandım bu saatte? doğal olarak cevabı yoktu. iç huzur eksikliği teşhisi koydu kurullar buna. zaten rüyamda süresini bilmediğim bir periyod ağırlık kaldırmıştım ve ağrılar içindeydim. vücut değişik tepkiler vermek için tüm dengesiz evrenle mücadele içindeydi. ne de olsa benden bir parça diye düşündüm. sonrasında gülümseme efekti.
*
sonra cevap kendiliğinden geldi, belki zamanın kendisi kadar eski bir cümleyle. "one last shot to darkness, one last shot to happiness" diye. sessizce odama süzüldüm. kimseyi uyandırmadan aldım şişemi. yine keyifle içmek üzere alınmış bir şişeydi, yine şişeden içiliyordu. "olmadı Şebnem abla" dedim, "olmadı". "yine başaramadım, o da başaramamıştır eminim". sessizce balkona çıktım. bir gece sessizce gitme hayallerim bakiydi, ama o gece bu gece değildi. elimden geldiği kadar sessizce açtım kapağı, şehir bile duymadı. ağırdı zaten uykusu bu civarda, ama temkinli olmaktan zarar gelmezdi ki.
*
sonra bir yudum diye başlayıp kana kana içtim şişeyi. gözümün kenarından süzülen yaşla ağzımın kenarından süzülen alkolün birbirine değmemesine özen göstererek içtim. hayat devam ediyordu ve onunla beraber ben de edecektim. "bu gün söz" dedim kendi kendime. "bu gün söz, ama son bir yudum daha almalıyım". sonra sükunet çöktü şehrin üstüne düşen aydınlıkla, en azından martıların hisedebileceği kadarı. içim ile beraber martılar da susmayı seçmişti. zaten uçan martı sayısı bir elin parmakları kadardı. içimden çıkan ses de fazlası değildi hani.
*
uykudan uyandığımda sabah olmuştu. içmem de rüyaydı, martılar da. belki içimden gelen sesler Serhat'ın sesleriydi. akşama dair yaşanan tek şey, birkaç damla gözyaşıydı, yastıkla aramda. telaşla kalktım, şişe kapalıydı, hiç açılmamıştı. ama içindeki nazarımda çoktan içilmiş sayılıyordu, o şişeden herhangi bir damla ne sarhoşluk ne huzur verecekti.
*
"artık sadece yaşarken değil, yarı ölüyken bile beceremiyorum Şebnem abla. olmadı, başaramadım işte."
*
91

2 Sapan Eklenmiş Bu Saçmaya:

S dedi ki...

one last shot to happiness..

hayatimin belli anlardaki felsefesini ozetleyen bir cumleymis. cok begendim. yaziyi da kompile.

91 dedi ki...

yıllar evvel kusmuştum o cümleyi, 2001 olmalı. hisederek kusmuşum ki unutmamışım. bir gün ben de o son shot'daki mutluluğu yakalayacağım aslında, ondandır böylesi gülümseyerek içmem :)