'am the star and you're the fairy tale

geberik derecede yorgun bir gün ama sanırım bunu ben istiyorum ve yorgunlukla beraber tatlı bir huzur sarmış bulunmakta bünyeyi. ara ara içsem de, son yılların en komplike "fit"nıs olayına sardım kafamı. tahtalar eksildikçe daha rahat ediyorum orası belli, bir cinnet her şeyi halleder'cesine.ölçtüm biçtim çarptım böldüm, nereden bakarsan bak 20 kilo fazlan var hayvanherif sonucuna vardım, 5 hafta oldu :) ve an itibariyle, 12 kilo fazlam var. salon beyefendisi sıfatı ne kadar uymuyorsa, salon hayvanı bir o kadar uyuyor yahu :) ısrar, vahşet, ter, gözyaşı, ne varsa bende. can acısından ağladığım görülmesin diye gözüne saç bandı çeken bi adam oldum, hoş işin komik tarafı bundan keyif alıyorum anasını satiim. salondan çıktıktan sonra yürüyememecesine, konuşamamacasına bir yorgunluk bu. bu bile kabuslara engel değilmiş, bunu bilmek zor ama.

2 gündür geri geldiler. film tadında kabuslar. ilki kulağıma bir fısıltıyla başladı. "selam" diye, ve yastığımın altından çektiğim saldırı bıçaklarımdan biriyle "selam"ın sahibini korkutmak amaçlı bir hamle yaptım. sonrası üstüm başım kan içinde. rüyamda da olsa bir insan öldürdüğümü gördüm, herhangi bir insan da değil hem de. paniğe kapılsam, ağlasam, bağırsam kabus bu kadar iğrenç olmazdı. nafile çabasıyla o boynunu tutarken, kanının akmasını engellemeye çalışırken, gözleri gözlerime yaptığı şakanın sonucunun bu olmaması gerektiğini haykırırken, benim tek yaptığım suratımdaki kanı silip, tek anını bile kaçırmadan sonunu izlemek oldu. uyandığımda ellerim titriyordu, kabustan mı yoksa kendimden mi korktum bilemiyorum. uzun süre gözümde karbeyazları, saman sarıları, deniz mavleri döndü durdu. kusmak istedim, saatlerce kusmak hem de :(

dün akşam da karanlık bir yerde, yıldızlar altında battaniyeme sarınmış bir film izliyordum. yüzünü göremediğim bir kadın geldi yanıma, hafif ite çeke battaniyemi paylaşmak zorunda bıraktı. hareketleri itibariyle "bırak filmi benle ilgilen" durumundaydı. ben de durur belki diye sarıldım ona, bakışlarımı filmden ayırmadan. neden sonra farkettim çok soğuk olduğunu, şarkısını söylerken içimin titremesiyle.

Twinkle, twinkle, little star,
How I wonder what you are.
Up above the world so high,
Like a diamond in the sky.

baktım ben de ona. yine aynı beyaz, yine aynı mavi. sonra o da bana sarıldı. o ısındıkça ben soğudum. kafamı çevirdiğimde televizyon da yoktu, kanepe de, battaniye de, yıldızların arasında uçuyorduk. tek farkı o gülümsüyordu, ben ise donmuştum. nefes alamazken uyandım bu sefer de. en azından kusma isteği yoktu. neden sonra anladım "you are the star in my sky"ın ne anlama geldiğini, ve kabul ettim :)

0 Sapan Eklenmiş Bu Saçmaya: