Alkolsüzüm. Hakikaten :)

Çok ciddi yazılar aşkettim antetli kağıtlara sabahtan beri, şimdi utkunun susup 91in konuşması lazım ki 1-1 olsun, maça heyecan gelsin.
*
Düşünmek istemiyorum bu aralar, yani analiz etmek istemiyorum aslında. Güzel ve birşeyler katacağını düşündüğünüz kitap isim ve yazarlarını yollasanıza bana kuzum, belki birkaç değişik kitap okuyup ufku genişletme şansı bulurum. Bunun haricinde, kendi kendime de bulduğum ve analiz etmeden ilk okuyuşta "aha doğrudur" dediğim sözlerin peşinden gidiyorum birkaç gündür. Hoş, bunlar sadece cümle yahut paragraf boyutunda olduğu için, çok fazla vakit almıyor. Devamında da çok düşünmek istemiyorum kendilerini, fakat bazıları yer ediyor. Onlardan yazasım var şu anda, neredene estilerse.
*
İlk brainstorm ögem Søren Kierkegaard. Bunu yazan yahut okuyan insanlardan kafadan 100 seneden fazla evvel ölmüş bir insan evladı. Danimarkalı. Genel itibariyle değişik fakat değişik olduğu kadarıyla güzel bir insan. Filozof, doğal olaraktan :) Kendisi, babasının ölümünden iki gün sonra şöyle bir laf etmiş, kişiliğini buradan da çıkartabilmek mümkün aslında; "My father died on Wednesday. I had so very much wished that he might live a few years longer, and I look upon his death as the last sacrifice which he made to his love for me; ... he died for me in order that, if possible, I might still turn into something. Of all that I have inherited from him, the recollection of him, his transfigured portrait ... is dearest to me, and I will be careful to preserve his memory safely hidden from the world." (Kaynak kıçım değil, wikipedya) Dıştan bakıldığında rahmetli biraz civataları gevşetmiş bir abi olarak canlandı benim gözümde. Hangimiz normaliz be Søren abi, kime göre normaliz anasını satiim? Güzel insansın vesselam. Tabi odaklandığımız yazısı/cümlesi de yukarıdaki pasaj değil, çok daha sade, çok daha basit; "Mükemmel aşk, insanın kendisini mutsuz edecek kişiyi sevmesidir". Baba burada olayları çözmüş, kısa vadede her aşk mutlu etse de, uzun vadede her aşk mutsuzluğa gidecekken; direk olarak mutsuz edecek hatta ve hatta hiç olmayacak, yokluğuyla süründürecek aşk efsaneye sarar. Leyla vs. Mecnun, Aslı vs. Kerem gibi eski dönemden bu güne gelen, son dönemde ise yıllar yılı benim kıçıma kaçan ve muhtemelen sizin de kıçınıza kaçmış davalar buna örnektir :) Şöyle ki; acıyı çekip yoklukta mutsuz olan bir dönemden sonra varlığa tahammül edemez hale gelebilir, en azından kendi başınayken. Necip Fazıl'ın da dediği gibi "geçti istemem gelmeni, yokluğunda buldum seni" durumu söz konusu olur. Bir birliktelik söz konusu olduğu zaman da aynı durum söz konusu olabilir, sık rastlanmasa da. Sevgili müessesesinin can acıtanı, ama bunu adam gibi yapanı makbul oluyor genelde. Bir insanın yanınızdan gitmesini istiyorsanız her istediğini yapın, sadist değilse direk olarak kaçarcasına uzaklaşır sizden, yahut ona asla yetmemeye başlarsınız. Bunun gibi bir durum herhalde. Göte kaçan tecrübeler de bunu işaret etmektedir zaten. Adamın yazmaya başladığı tarihe dikkatini çekerim ey okuyan kişi, 1841! Peki ne özelliği var bu 1841'in diyeceksin haklı olarak, çok özel bir tarih değil kendisi, bizim için. Fakat Regine Olsen ablam ve Søren Kierkegaard abime göre bu tarih çok önemli, çünkü nişanlarını atmışlar ve abim kendini kağıda kaleme vurmuş. 1855'te de sizlere ömür. Aşkın sizin kıçınızda yapacağı tahribatı buradaki ince denklemden çözebilirsiniz ziyadesiyle. Mutsuz eden aşk on numaradır, fakat gelin görün ki, sonunda nalları dikeceğiniz garantidir. Sevin kuzum, aşık olun. Sonra buyrun gelin tekila içerken bana eşlik edin. Sonra beraber ölürüz :) ha ha ha
*
İlk özneyi duymamıştım bu güne kadar, sabah bir yerde geçti adı, oradan indim derine elimden geldiğince, yani içimden geldiği kadar aslında. Yoksa adam çok daha fazla şey yazmış, ama ben bu kadarına ulaşmayı seçtim. Fazla merak ettiğim bir gün daha fazla okurum. Sıra geldi ikinci ve son öznemize; Charles Bukowski. Diğer abi ve ablaya göre daha güncel tabi. Onunda başka bir saptaması var. "Tabii ki bir insanı sevebilirsiniz, eğer onu yeterince tanımıyorsanız." Bu da direk olarak doğru algıladığım bir söz, tabi istisnaları olabilir, birilerini tanıdıkça daha fazla sevmek mümkün, ama mesafeli olanları (tabi bence). Sevgili yahut aşık müessesesinde mesafe denilen olgunun sıfıra yaklaştığı, hatta bir bütün olunduğu anların çokluğu göz önüne alınırsa, bu konunun hassasiyeti de ortaya çıkar. Misal sevgiliyle karşılıklı iki kadeh birşey içmek çok güzel olabilir, (hatta üç, beş, on, onbeş, sabahlar olmasıııın) ama gecenin sonunda ayrılmak şartıyla :) Düşünün şimdi sevgiliyle içildi, sonra ritüele uymak maksatlı bir işkembeciye çöküldü, siz masumane bir mercimek çorbası söylediniz (hıyarsınız) ama karşınızdaki o güzel, o aşk dolu buzağı damardan tuzlamayı söyledi, hem de yumurtalı (olsa da yesek). Öeh, bu yetmiyormuş gibi, çorbalar geldiğinde aşkböceği bastı içine sirkeyi, sarımsağı, oooh misler gibi. Çoğunluğun gözündeki imaj sarsıntıdan öte çatırdadı, çöktü bile. Şimdi bu insanla yanyana uyumak çoğunuz için imkansıza yaklaşır, "leş gibi sarımsak kokuyo öiii" diyebilirsiniz. Halbuki adamın yahut kadının böylesi bir huyu olduğunu bilmeseniz çok daha huzurlusunuzdur. Böyle bir vaziyet işte, basite indirgenmiş ve komik yazılmaya çalışılmış, yoksa iğrenç örneklemeler bitmez. Yan yana uyuduğunuz güzeller güzeli, uykusunda gök gürültüsü gibi ossurabilir? Ne kadar hoş. Bir an diğer örneklemelere aklım kaydı da, çok iğrenç ya, yazamayacağım. Bu yazdıklarım kısmen yaşanmış şeylerdi, güldürür tezahür etmesi, iğrendirmez çokça da, yakınlık tanıma amaçlı incelemeyi doğurur, yakından incememek ise ilişki düşmanıdır. "Close observations kills the relations" demiş ecnebi zamanında. Hoş da demiş.
*
Böyle işte, hayata dair tespitler aramak istiyorum sıkça. Kendi hayatıma dair bir milyon tane tespitim vardır illaki, hoş bunları tüm sadeliğiyle karşımdakine yaşadığı durum için söylersem, genelde bana kızıyorlar, bu kadar ani ve dürüst olmak zorunda mısın diye. Ne bileyim yahu, ben böyle yaşıyorum hayatı, gerçeklerden kaçmadığım için bana böylesi kolay geliyor, insanlar neyi nasıl yaşamak istiyorlarsa yaşasınlar, dert değil, derdiM ise hiç değil. Zaten 3-5 seneye ben de ölürüm, kalan kısıtlı zamanımı böyle mi geçireceğim yani?
*
Uzun süren bir günün sonu gibi oldu, 150 dakika sonra mesaim bitecek, yaklaşık 185 dakika sonra kadıköyde biramı söylemiş, sigaramı yakmış, hey yavrum hey, yine ölmedim bu gün, ama yine çabalıyorum konulu düşüncelerim olur. Abbio kişisinin geçen gün yorumladığı üzere "heybetli yalnızlığım" sabit olur, oturturum karşıma, tartışmalara başlarım kendisiyle, "sen nerede yanlış yapıyorsun, benim doğrularım neler?" diye.
*
En güzel geceler sizlerin olsun efenim. Karanlık güzeldir.

5 Sapan Eklenmiş Bu Saçmaya:

S dedi ki...

onun yanlislari sizin dogrulariniz aslinda efendim..
bir de,
jostein gaardner - iskambil kagitlarinin esrari

alper caniguz - gizliajans

1 hafta icerisinde yemeden icmeden bir solukta okuyup, bitirip tadi da damagimda kalanlar..
birincisi ustelik. okuyup da, hic sorgulamadan kabul edeceginiz o kadar cok seye sahip ki..

91 dedi ki...

kitap tavsiyelerinin senden geleceğine o kadar emindim ki :)

Adsız dedi ki...

cool blog

Adsız dedi ki...

Occasionally, you see the written content, very good, I like!
Personalized signatures:金游棋牌,唐人游,游戏茶苑,本地棋牌游戏中心,南通棋牌游戏中心,常州棋牌游戏中心

Adsız dedi ki...

It seems different countries, different cultures, we really can decide things in the same understanding of the difference!
Personalized Signature:我喜欢淮安掼蛋,靖江青儿,南通长牌,姜堰23张,常州麻将这些地方言游戏