vaktini harcadığına yazık güzel insan. bunu pek kimse okusun diye yazmıyorum çünkü. sadece birşeyler yazasım geldiği için basmaya başladım tuşlara, rezil birşeyler çıkacağından eminim çünkü aklımda ne yazacağıma dair hiçbirşey yok. önce güne dair. sabah kalktım, hamarat ev erkeği pozlarında evişi yaptım biraz. bilirsiniz işte, bulaşık, çamaşır. silip süpürme işini sonraya bıraktım. çıktım evden, kendimden kaçasım vardı ve duvarlar beni kendime doğru itiyordu. gidip çevre bina çöp bıdıbıdı neyse işte adı, o vergiden yatırdım. hayırlısı olsun vatana millete. ibneler. o verdiğim 46 lirayla ben 2 tane muzlikörü alırdım. 4 litre bananapower eder. allahsızlar. bu arada 46 liradan da anlaşılacağı üzre, yaşadığım yere kümes diyenleriniz çıkabilir. şato lan benim evim, kalem benim. ve köprüsü de kalkık durumda şu anda, timsahlara yem olsun girmek isteyenler. tamam recep abi, saçmalamıyorum. konumuza dönelim, yatırdım vergiyi, hem de sırada zorla önüme geçen amcanın yanında parmak, kol ne eklem varsa çatırdatarak geçerekten hem de. hiç utanmadım, çekil bi aslan, kaynak öyle yapılmaz derken. biri kuyruğuma bastığında yeteri kadar hayvan olabiliyorum sanırım. öyle birşey işte. kadıköye indim, saate bakmaya çalışırken ne göreyim, cüzzamlımelek aramış, duymamışım standart olarak, sağırlık başlangıcı herhalde. biraz onunla konuştuk neşem yerine geldi. ama aynı tas aynı hamam, surat 3 karış asık. gittim sonra, 2 tane amerikano tükettim starfucks'da, şaşırıyor garipler hala, normali 3 shot olan amerikanoya bu ayı nasıl ekstra 5 shot koyduruyor diye :D 8 shotlu orta boy kahve olmazmış, e büyük bardağa koy o zaman dürzü, her şeyi de ben mi söyliycem? saatler saatleri kovaladı, para bozulsun diye birkaç bira aldım, son elliyeteleme de el salladım ardından bakmadan, bindim vesaite eve geldim, şangır şungur. bana dolmuşta kıl kıl bakan insanlar, boşları size saklıyorum, ne zaman müsaitseniz o zaman girsinler size. son dört saattir müzik dinliyorum evde, bir yanım yorulmuş, bir yanım hala makarada kendimle. yazıyı yazarken daha çok uzun süre saçmalayabileceğime kanaat getirdim, şu bira bitince kendime bir litre bananapower yapıcam, o kafamı kırmaya yeter sanırım bunca biranın üzerine. sonuçta kendi çapında bir alkolik olmanın yanında, istediğimde sanırım çok çabuk kopabiliyorum dünyadan. bu da kopmama vesile olsun, kendim çalıyorum yine, standart şeyler dinlemiyorum. o yüzden ortam hazır, dediğim gibi, playlisti yaptığım her ortamda direk sarhoş olabilirim. bir nevi kabiliyet benimkisi, kamyonumsu birşey, frenleri patladığında durmamacasına.
* * *
spoiler. buraya kadar geldiysen, bırak hakikaten, birazdan hardcore saçmalayacağım. (5 dakika çiş ve bananapower hazırlama molası. söz ellerimi yıkamadan yapmiycam, zaten şişenin içine parmağımı da sokmuyorum, gönül rahatlığıyla içebilirsin, misafire kelek olmaz bizde, yersen.)
* * *
"aklımı tutamadım kafatasımda, uçtu uçtu" :) güzeldi. hazırladım bananapoweri, fotoğrafladım da. işyerinde unutmuş olmasam bluetoothu atardım fotoğrafları şu anda, başka bir güne kalsın. satıcı değil içiciyim sonuçta. tek derdimiz o olsun. satıcı değil içiciyim derken, senle aramızda hiçbir zaman kimyasallar olmadı. neden diyeceksin, suçu kimyasallara atmanın alemi yok. kullanmasam da karşı değilim kendilerine, isteyen kullansıncıyım. sorun sendeydi, çünkü sen yoktun. hayatımın hiçbir döneminde, sana ihtiyacım olduğu her anda sen yoktun. ben de fena alıştım sorunlarımı sensiz çözmeye, hayallerimi sensiz kurmaya. sonuçta sahibinden hoyrat kullanılmış bir hayatım, hala ufak tefek arızalar dışında teklemeyen bir beden, "last but not least" standart sapmaların haricinde hiç de dengeli denmeyecek bir ruh halim var. misal şu anda kendi kendime mırıldanıyorum "I don't want my freedom, There's no reason for living with a broken heart" diye, hatta süper bir playlist yaptım kendime, 27 defa üstüste koydum bu şarkıyı, nasılolsa bananapower biterse stokta bir büyük rakı ve 5 biram var diye. herhangi bir şekilde özgürlüğümü bir bakışa yahut bir gülümsemeye değişmiş değilim, bu sebepten dolayı freddie'ye katılmam çok mümkün değil. fakat kırık kalplerle sağlam hayatlar yaşamak bu mevsimde daha da zor. hoş kırılmasına izin verdiğin kadar kırık kalbin olur ya, orası başka bir dizinin konusu. hala kırılabilmek güzel bir duygu ama, içinde bir yerlerde hala kaybetmeye değebilecek kadar insanlık kaldığının göstergesi gibi. sen'lerden birinde, gözlerime bakabilecek kadar göz kalmaması, kesinlikle benim suçum değilken, daha bir mutlu hisettiriyor kendimi ama, doğruyu benim, yanlışı senin yaptığına dair. uzun zamandır kullandığım bir "trick" bu aslında, hayatta kalabilmek adına, insanlar iyiye ve güzele sarılırken benim "sen"lerin acısına, utanmasına ve hüznüne sarılıp mutlu olmam, yahut mutlu kalmam. belki buruk mutlulukların temelini oluşturan temel etken bu, hoş ister buruk ister boktan, mutluluklarımın var olduğunu bilmek, hala o ince çizgiyi geçmemiş olduğumun göstergesi gibi. boşuna demiyorum kendimi seviyorum diye, çünkü biliyorum ki ben beni sevmesem sen beni hiç sevmeyeceksin. hoş senin beni sevmene de kolum bacağım girsin orası apayrı bir güzellik :) hatırlıyor musun bana mesaj atmıştın "lütfen bir daha görüşmeyelim, ben evleniyorum, sana hayatında mutluluklar dilerim" diye. o gün ve devamındaki iki-üç hafta çok boktandı benim için. ama ölmedim, çünkü ben beni senin beni sevebileceğinden çok seviyordum ve biliyordum ki bildiğim yahut bilmediğim bir çok insana mutluluklar yahut hüzünler yaşatabiliyordum içinde bulunduğum durumlara, ve senin onlara ben kanalıyla bunları yaşatmaya hakkın yoktu. benim olan hiçbiryere değil girmek, bakmaya bile hakkın yoktu, çünkü bunu sen seçmiştin. sonra apayrı bir anda sen çıktın, elini uzattın yerden kalkmaya çalışırken ben, düşüncelerimde çağırmıştım belki seni, sonra benim ayağa kalktığıma emin olduktan sonra, bana hayatımın en klas kazıklarımdan birini attın, bugün tesadüfen yolda yanımdan geçtin, ama görmedin çünkü ben sana gözükmek istemiyordum. sen beni görebilecek şanslarını çoktan harcamıştın. hatrlıyor musun, geçen akşam senin yüzünden nicedir görüşeceğim güzel bir kadınla buluşmayı bir dostumu zor zamanında yalnız bırakmamak için, ossuruktan bir bahaneyle görmedim. ve hatırlıyor musun senin için birileri "ekilirken" sen de beni ektin? hehe, güzeldir değil mi son dakika golleri? atana güzeldir tabi, bir de yiyene sor. "- evet güzel" (yiyen). neden güzel kısmına değinmek saçma, o tamamen benim seçimim çünkü, ben bir dostum için birçok güzel anından vazgeçebilirim önümüzdeki günlerin (severim kurmayı devrik cümle) ama buna rağmen bile dostlarımın beni satabileceğini bilmek, öldürmez ama güçlendirir. hem ben değil miyim ki aylar önce şu cümleyi kuran; "benim kazanmaya dair engellerim var, maçın son 0n dakikasını rahat izlemeye dair sorunlarım. son dakika mağlubiyetlerine, baskılı oynarken kontrataktan gol yemeye, maçın son saniyesinde gelen orta sahadan çıkan "ya tutarsa" üçlüklerine, "vay amına koyim" cümlesine, AK-47 mermisine kronik zaafım var" diyen? bu da onlardan biri olmuştu en fazla, kaç yazar. önemli olan mağlup olmak değil bir şans üçlüğüne, önemli olan oyunda var olmak. hassiktir kuyruklu yalan.
* * *
peki şunu hatırlıyor musun? kadıköyde denize nazır, yıllar sonra gözlerine baktığım günü? sözcük tonlamandan tırnaklarını kesmene, gülümsemenden mantığına hiçbirşeyin değişmediği, sende ve bende hayatın yap(a)madığı tahribatı? merak ediyorum, kocan olacak o kişi, (ki gıptayla bakardım kendisine eğer birazcık insanlık kalmış olsa içimde, yok yok hala gıpta ediyorum ama ne kadar şanslı olduğunu, bazılarının onun yerinde olmak için bir ömür verebileceğini gerçek anlamıyla hiç bilemeyecek o kişi) kaç sene geçtikten sonra söyleyebilecek sana bunları? yine bir sonbahar günü söyleyecek ama, senin bileceğin, benim de bildiğim gibi. bu arada ilk bananapower şişem bitti, ikinci ve filani için yürümeye balşıyorum birazdan dolaba, ne garip değil mi, içtikçe üşüyorum ısınmam gerekirken. senlerden bahsettikçe ne kadar anlamlı yahut anlamsız olduğu çıkıyor hayatın. hoş kimin umrundaysa, yaşıyorsun işte, yaşıyorum, rol bitene kadar.* * *
bu yazıda kullanılan bütün senler ve bütün benler gerçek olup, hayalle uzaktan yakından bağlantısı bulunmamaktadır. senlerin ve benlerin kimliğini soruşturmak abesle iştigaldir. hoş bilinse de çok sallanmaz, sallayan varsa beri gelsin. ben buradayım, kale gibi yerimde. sana da kimsenin ulaşmasına izin vermem, sen kim olursan ol. ayrıca hakikaten yazdıkça bir hoş oldum, seneler yaşadım, kısa kısa ama çok uzun yaşanmış seneler. sonlarına geldiğimiz şu zamanı hiç güzel kullandığımı söyleyemem, ama benim yerimde kim olsa fantastik bir hayat yaşardı, hangi yol ayrımında nereyi seçerse seçsin. çünkü hayatımda sen vardın, senler vardı :) ne mutlu bana ki, sana aşık oldum, senin gibi bir dostum var, sensiz bir günüm bile geçmedi, sen beni sevyorsun, sen beni hep sevdin ama çok geç söyledin. (dipnot. sadece gözkararı yaptım bananapoweri, direk yarı yarıya yapmışım. bu kalpten gelen bir hissiyattır be, bu içkiyi içmek değil yaşamaktır. ara sıra sonunu hatırlamaycak kadar sarhoş oluyorum ya, hepsi senin suçun :) )
* * *
şimdi senle konuşuyorum, hayatımda tanıdığım tanıyacağım adamlar içinde ilk üçte tartışmasız var olan ve olacak, hep uzak ama kalben hep yakın olduğum adam. Aslan gibisin, bir kol boyu mesafesinden çıksan da, hep oralarda bir yerde ol lütfen. beni anlayan bakışlarına ve yıkılan hayatlarımızdaki tek gerçek kaleye dair inancımı hep sağlam tut, lütfen. o kale sağlamsa benim gibilerin değil, senin gibilerin yüzünden.
* * *
amma konuştum be. sana hiç söz hakkı tanımadım arada. kusuruma bakma ruhum, alkollüyken çenem düşer azıcık benim. bu arada, alkollü oluşuma ver, pardon ama, sen kimdin?
* * *
why so serious? :) hahahaha
6 Sapan Eklenmiş Bu Saçmaya:
kimse söylemeden ben diym dedim, tekrar okudum da 3-4 tane imla hatam var, belki fazlası, ama değiştirmeye kalksam çok daha fazlasını yapmam muhtemel. kafam gittikçe yükseliyor. farkındayım, sadece "freesyle throw-up" sayın bu işi. tek harf silmedim yazdıklarımdan. sen'i seviyorum.
çoğu zaman hemen hemen her yazımda yapıyorum imla hatalarımı ama düzelttiğim çok nadir oluyor. bırak diyorum kalsın efsa. senin hatalarınla bile o yazı çok yerinde çok güzel.
ve sen utku kendi küllerinde doğup her gün yeniden bakıyorsun hayatına aynı cesaretle, biz de sen' i seviyoruz.
feykencil; seni tanıdıktan sonra ayranı daha bir sevmeye başladım resmen, ama hala tekilaya meyilliyim, affet n'olur :) işin komik tarafı yazının genelini yazarken ayıktım, yahut sanıyordum. sadece klavyeyi serbest bıraktım, nasıl geldiyse öyle yazdım, tek harf silmeyeceğim diye başladım. daha da kusardım aslında, şu anda da devam edebilirim kafam ona müsait, ama biraz nefes alayım. istedim. daha çok saçmalarım ama, isteyiniz yeter. bünye müsait. bu arada cüzzamlımelek ilen kulaklarını çınlattık bugün, bekleriz msne aslınad bir ara, siz de buyrunuz kahkaha seanslarımıza :)
efsa; o küller rüzgara karışalı çok oldu yahu. ama şu var ki, her sabah yanacak kadar, ateşe yürüyebilecek kadar gücüm varken yürümemek, ideallerime aykırı. herkes kaçsın bilakis, ben daha kaçacak kadar düşmedim.
:))
peki? hani bananapower tarifi ?
genele olmaz efenim,
utku91@gmail.com a bir danışın derim ben :)
Yorum Gönder