Come Out, Come Out, Wherever You Are

salı günleri tatil olsa sürekli pazartesi sendromu diye bir şey olmazdı. iddia ediyorum bunu. araştırılsın, farklı bir sonuca ulaşırsa o bilim adamları gelsinler karşıma. yaşayarak yazıyoruz arkadaşım bu fikirleri. akşam uyuyamadım saatlerce, sabah yorgun kalktım, kahvaltı edemedim, gayet nemrutum ama gel gör ki gayet keyifliyim. hoş şöyle bir düşününce, keyifli olmayacak birkaç sebebim var aslında ama, takılmamaya çalışıyorum onlara da. artık işyerinde kravat takmıyoruz, şık oldu. eylüle kadar rahatız. devamında bir formül bulacağım sanıyorum. hoş önce şu ağustos bir gelsin de, sonra her şey daha değişik olabilir ihtimalini saklıyorum içimde.
*
bu aralar sıkça ingilizce konuşmamama rağmen rüyalarımı da kabuslarımı da ingilizce görmeye başladım. akşam kabus gibi başlayıp, farkına olmamla birlikte ince ayarlarla rüyaya dönüşen bir kısa film gördüm, sabaha karşı muhtemelen. sigaram kalmamıştı evde, kalmış olsa kahveyle beraber içip daha erken atabilirdim nemrutluğu üzerimden. kısmet değilmiş, artık akşamüstü buluruz birşeyler. bu gün son askerimiz de dönüyor istanbula. hatta şu anda uçuyor olmalı, 0930 kalkışlıydı sanıyorum uçağı. aile uzun zamandan sonra tekrar birarada. e limitlere de varmıştık zaten, o yüzden bu günü kötü kılmaması lazım bazı şeylerin. bunun yanında ağustosa 2 gün daha az kaldı, günler azalıp duruyor, hoş ne olacaksa azaldığında. hayat sayılı günden ibaret değilmiş gibi davrandığım zaman daha bir uyuz oluyorum kendime ama, n'apiim işte, bazen engel olamıyorum kendime.
*
sıcak. hakikaten. daha şimdiden bu kadar sıcaksa, haziran temmuz ağustos nasıl olacak merak etmiyor değilim. ağustos olabilir istediği kadar, farketmez de, haziran temmuz. ığyk. müsait bir yerden kendimi denize atacağım sanırım bu gün motorda gelirken farkettim, deniz kokusu baş döndürücü bir kokuymuş gibi geldi. oysaki baş döndüren koku tek. yalan tabi. kokuya karşı hassas biri olarak, yüzlerce koku baş döndürebilir. haha geçenlerde kokusunu çok özlemişim diye pirizin "dolce vita"sını sıktım, tanıyan bilen insanlara garip gelmiştir benim gibi bi dana üstünde bayan deodoranı, tek sebebi çok sevmek efem. hiç garip garip bakmasın kimse, dolce vita apayrı bir alemdir bende, mutluluk, huzur kokar onun olduğu ortam. allahtan hiçbir kadının üstünde koklamadım onu, maazallah aşık olurdum filan, haksız rekabete hiç gerek yok bilaakis :)
*
hayalleri gerçekleştirmek amaçlı aralık ayına bir yurtdışı yolculuğu ayarlamak istiyorum. ya noel arifesinde, ya da 12-20 aralık arasında bu gariban manchester'da olabilir, olması için çalışmalarımız sürüyor. rooney'den imzalı forma alıcam, hatırası var :P aksanımıza biraz da cockney filan katıldığı taktirde, iyiden iyiye anlaşılmaz bir ingilizcem olacak ama varsın olsun, yazarak anlaşırım ben de insanlarla. hoş, insanlarla anlaşmak ne zaman en büyük kaygım oldu ki? anlaşmak istediğim herkesle anlaşırım ben, gerisi de umrumda değil zaten. manchester camiası, zamanında ettiğim küfürler için özür dilerim, ben Can7ona'yı da çok severdim zaten ki hala seviyorum. Şampiyonlar ligi finalinde karşılaşana kadar size zerre küfretmem, not düşeyim buraya.
*
değişik. çok değişik. çok uyuzum ama, çok mutlu da olabilirim. biri sırtımdan hafifçe iterse, seve seve atlayabilirim o uçurumdan. "küçük bir cinet her şeyi halledecek" ve sonuna sıcak bir gülümseme kalacak. hepsi o :)

Bidi

daddy deyişini yesinler. bu fıstığa aşık olamayacağıma göre, sanırım becky'den sonra ikinci olacak bu. evet ya. yaşlanıyorum ben. insanın hayali böyle bir kızçocuğu olur mu yahu :)

feykencil yollamıştı birkaç hafta evvel, ben de buraya koyacak kadar içtim sanırım.

sevin onu da anacım.

91YK

jötem

sabah sabah o butona tıklayan elime ayağıma sçiim. biri facebooka lara fabian'ın je t'aime ini paslamış, ben de tıkladım akşamdan yeteri kadar rakı içmemişcesine. konser kaydıymış. şarkının yarısını izleyenler söylüyor zaten. lara fabian sahnede ağlıyor, ağlaya ağlaya söylüyor. canım acıdı lan izlerken. bu arada koşuyolu rokabalık mı, rakıbalık mı ne bir yer var. başarılı bir yer. tavsiye olunabilir. enginarları muhteşem. benim bu ruh halim de muhteşem aslında. sözde ben haftada bir gün alkol alıcam diye karar vermiştim, bu haftanın morfini dün akşamdı. o zaman neden ben "acaba bu gün de 2-3 tane sallasam mı?" diye bakıyorum hayata?

40-30-30-45

anlamsız bir sıkkınlık var bu aralar üzerimde. kimseyle konuşmak bile istemiyorum, hoş arayan numaralara cevap vermek haricinde telefona dokunduğum bile yok zaten. sadece kalk, sporyap, işegit, evegel, çamaşırbulaşıktemizlikyemek evişi yap, bilgisayara boş boş bak. sıkıntıdan nefes alamayacak hale geldiğinde git yat, kitap okurken hayal kur, ve gözler kapanırken kitap elinden düşünce uyuyayım artık diye karar ver. bir insanın hayatı bundan ibaret olur ise eğer, nasıl mutlu olabilir ki? cevabı basit, çektiğin mekik, yay, kaldırdığı ağırlık miktarı arttığında. onun dışında her şey tekdüze, her şey sıradan ve nefes almak bile angarya.
0
komiktir, yıllar sonra yavaş yavaş dinlediğim müzikler değişmeye başladı, bariz bir trance'e kayış var bende. hoş her zamanki melankolik şarkılar olsa, kesin buhranın dibinde bir hayat yaşıyor olurdum ama, trance ile arada, özellikle sabahları, kesinlikle güzel odaklanabiliyorum. acaba diyoru meve bir kumtorbası alsam ve onu yumruklasam saatlerce (hoş ona gereken konisyon bende yok ya neyse çaktırmayayım) acaba rahatlatır mı. rahatlatırsa da insanların gözünde eyvah iyice sıyırdı statüsüne çıkacak mıyım. çıksam ne kadar umrumda olacak? sorular sorular. dert etmemek lazım çünkü gereğinden çok fazla derdim var. hepsi üfürükten şeyler olsa da, bana zor geldikleri için sanki dünyanın en zor işleri, yoksa 3 telefon edip bir de şişliye gitsem ilk etapta hepsi sıfırlanacak dertlerin ama, yok. beyimiz yapamamakta çünkü sevdiği şeyler değil hiçbiri. ıslak odunla dövseler beni, bir iki kemik kırsalar diyecem, bu sefer de yaptığım spordan çok keyif almaya başladım, onu yapamayacağım. ulan böyle çelişkilerle mi ölüp gidicem ben?
0
bir mutlu bir de mutsuz haberim var kendi adıma. mutlu haber şu; kabuslarım geri döndü :) iki gecedir ufak ufak bunalmalar gecede 2-3 uyanıp turlamalar başladı. hayırlısıyla uyuduğumuz 2-3 gün yanımıza kâr kaldı. mutsuz haber ise şu; hatırlamıyorum ne gördüğümü, sadece uyandığım andaki buhran var elimde, ki bu da hiçbir anlam ifade etmiyor. benim kabuslarım saçma olduğu için komik olabiliyor yazdığımda ama bu buhranda yazacak hiçbir şeyim yok gibi geliyor. anca böyle kaç gün oldu yazmadım lan, günlük moduna geçtiğim için tarihe not düşeyim bari diyerekten saçmalıyorum. bari alkollü olsam, o zaman daha kayda değer saçmalarım diyorum, onu da içmiyorum anasını satayım. her yönden darbeyi yemiş durumdayım sanki. ama hala gülümseyebiliyorum kısıtlı da olsa. iznimi ağustos ve aralığa saklamamış olsam, hemen 1-2 hafta içinde izin alır ve kaçardım biryerlere. muhtemelen evimde kalırdım ama olsun, kaçma hayallerini atar bir kenara, açardım şişeyi :) 91 harikalar diyarında.
0
metin akpınar'ın söylediği şarkıları dinliyordum youtube'da ve muadili yerlerde. ne güzel söylüyor adam yahu. durup durup rakı içesim geliyordu, o derece. yaşasın infected mushroom şimdi, yoksa tekrar geri döneceğim ki ona da hiç gerek yok :) ama gözlemlerimden çıkarımım şudur ki, alkol ile ben daha keyifli bir adam oluyorum orası kesin. yani eşyanın tabiatına aykırı ayık olmak. ama bir süre daha böyle gitmek zorunda. ağustos 6 itibariyle sözümüzü tuttuğumuzu belgeleyip, ağustos sonu itibariyle, ya tutarsa şeklinde bir denemeye girmek ideal bu bünye için. eksiği yahut fazlası zorlar. çocuklar askerden geliyor ve ben bir süre içmeyeceğim diyorum. çok zor da olsa, yokluklarında içtiğime saysınlar artık. onlar kurtlarını döksün de, salona girelim. kollar yavaştan eksiye dönüş yolunda güzel sinyaller vermeye başladı, darısı karın bölgesine :) bu azimin elinden kurtulmasın planlar. tek odak noktamız o, obsesifler gibi oldum. hehe. cumartesi ve pazar sabahı caddebostan-maltepe arasını koşmak için gaz verin bana, onun faydası en azından ayda 1,5 kilo eder bu garibe. 3 ayda 4,5 gelir ki, bu hedeflediğim miktarın üçte biri. yapabilirim bunu bence. koşmak isteyen varsa duosu olurum, gaz vermek isteyen varsa saatle dinlerim, her bişey yaparım vallahi. bu arada vücuttaki fazla suyu atma potansiyelime ise hayran oldum. 7 günde 3,2 kilo ile başladı, cuma akşamı içtiğim onca biraya rağmen.
0
evet evet ben bu işi kıvırmaya çok yakınım. canım sıkılıyor olabilir, sinir bozukluğu da olabilir. ama doğru şeyler, yani en azından doğruluğu göreceli bile olsa, yapmam gereken şeyler yaptığımın bilincindeyim. sanırım.
0
o kadar infected mushroom dedim ama, vücut arada eski şeyleri de dinlemek istemiyor değil efem. günün şarkısı Brooklyn Bounce - Sex, Bass & Rock´N´Roll olsun. sesi açın, ve gözlerinizi kapatın. belki daha iyi hisettirebilir. yeterince iyi bir çocuk olursanız, belki bir gün siz de şirinleri görebilirsiniz. kimbilir?

Rise

High Above.

No One On Earth


Above & Beyond - No One On Earth

Down through the dark trees
You came to save me
You're so ugly and you're so beautiful
You're like no one on Earth could be

Take me home
Let me be the one

All of my life I've been waiting
For you
I wanna be the one that you take home
Let me be the one
'Cause I'm so lonely

Take me home
With you
No one on Earth knows me like you do
Take me home
In time you'll love me like one of your own
So come on...

Take me home
With you
No one on Earth knows me like you do
Take me home
In time you'll love me like one of your own
So come on...

Take, take me home
With you
No one on Earth knows me like you do
La la la la....I'm going home
400
91
eve gider gibi. yıllar sonra eve döner gibi. boktan zamanlar bitti, artık huzurlu olma zamanı der gibi. her şeyin yalan olduğunu bilip de, çaktırmayıp inanmayı seçer gibi. yorulmadan yürür, bıkmadan bekler, umarsızca gülümser gibi. üç kelime gibi.
son kahvem gibi.
şarkılar gibi.
pırıl pırıl bir gün gibi.
"hoorayuuuuop" gibi.

vallahi havalardan

akşam sırf geç kalmayayım diye rakı planımı erteledim günlük. neye geç kalmayayım dediğimi düşünüyorsan, erken başlasın alkol ki erken bitsin dedim, sonra sabahın üçünde rakıyı bitirince, kalkılmıyor zamanında, işe patates çuvalı gibi gitmesi asap bozuyor. evdeki üçün üstüne altı daha koyduk, hafif eşlik maksatlı birkaç şey daha aldıktan sonra düştük yola, saat 1845 gibi evdeydim. bu sefer geçen akşamki gibi kabus görmeyi beklemedim. gelişine patlattım ilk birayı güzel bir sandviçle, sonra yürü dedik arayı soğutmadan iki, maç başlamadan iyice gevşeyelim konulu girişimimiz üçüncüyü maç başlamadan evvel elektronik müzik eşliğinde özümsedik. pek keyif yoktu ama yapacak bir şey de yoktu, n'apalım.
*
manchester ilk 10 dakikada ikileyince, arsenal sempatizanları nispet yapmaya başladılar, bizim burdan manchestera otobüs bileti 6 pound diye. ben de nicedir istedikleri yiyeceklerden dem vurdum onlara, beşiktaşa inmem 20 dakika sürmez konulu :D itiştik öyle, biraz keyfimiz düzeldi, biraz daha içtik. maç öncesi üç, ilk yarı üç ve ikinci yarı üç olarak, geceyi nihayetlendirdik. ha ayıp ediyorum, bir de hepsinin üstüne içtiğim bir çay var :)
*
sonra biraz düşünmek adına çok erken kalkmak istedim, çok da zor olmadı. sağolsun bu akşam da kabuslu bir akşamdı. ama bu sefer çok başarılı olamadılar, araya rüya da aldım. hem de ne rüya. çok kısacıktı ama, rüya gibiydi. devamı yine mide krampları, yine daral yine bunal. açıkçası pek sağlıklı düşünemiyorum sanırım bu aralar, bu da rüyalara yansıyor. insanların her hareketi yine batmaya başladı. yapacağım bir kerizlik ama hadi hayırlısı. şimdilik sadece kabuslarda kalsın da. vücut tepkilerim tehlikeli bir şekilde hızlandı çünkü, ufak bir çabayla bile şişmeye başladım gibi, hem hayvan, hem agresif, sağlıksız bir durum gibi.
*
açıkçası, bende kafama sıkacak göt yok bu aralar, biri gelip öldürse hayır demem ama. etrafta silahlı soygun falan görürsem müdahale edicem kımıldamayın falan diye, giderayak halk kahramanı bile olurum o hareketle.
*
"dün yediğin hurmalar, bugün götünü tırmalar" diye bir atasözü duymuştum. doğru vallahi. yarın öbür gün de, hangi gün yaptıklarımın totali kaçacak kıçıma diye düşünmüyor değilim. hoş yediğimiz bir şey de yok ama, tırmalanan döt hep bizimkisi. nasıl olacak bu iş?
*
rüyamdaki o 5 dakika için, 50 yıl veririm hayatımdan. o kadar bakiye yoksa da söylesin biri, reenkarnasyona inanır, açığı tamamlarım. yerlerse.
*
rejim amaçlı alkolü, sağlık amaçlı da sigarayı keseyim diyorum. alkole alternatif birşeyler bulamazsam, azap olucam dünyaya. yapıcam bunu. valla.
*
herşeyden çok sıkıldım. biri beni kurtarsın.

havalardandır canıııım

her bokun faturası havalara kesiliyor. yaz olsun sıcaklardan herkes bezgindir. ilkbaharda sonbaharda mevsim geçişi vardır, bu yorgunluk, bu kırıklık, bu tatsızlık ondandır. kış soğuğunda zaten kimsenin kolunu kıpırdatası gelmez. ne boktan bir şey ola ki insan evladının olduğu hiçbir konumdan hoşnut olmayıp olayı başka mercilere fatura etmesi. neden sorun bizd değil de başka bir yerdedir ki? misal ben pazardan beri hasta gibiyim sözde. kime "ulan bende bi kırıklık var" desem istisnasız herkes "havalardandır" demekte. ne havaymış arkadaş. acaba bu kırıklığın sebebi cumartesi akşamından içtiğimiz bir kova rakı ve eve gelirken alınan 4 bira olmasın? yahut gün totalinde neredeyse içilen 3+ paket sigara? anlık mutluluklar haricinde aylardır üstüme yapışan depresif mood olamaz di mi bu?
*
akşam sözde erken yattık. erken dediğim 23 işte. hafta içi için ideal aslında. kırıklık çok azalmıştı üstümde. de tüm gece de kabus görmez ki ulan insan. 2 farklı kabus hem de. arada uyanıp iki bira bile salladım sabahın kalınbağırsağında. ilk kabusumuz çok fantastik. üstüste 4 bayana alışveriş enasında eşlik etmek zorunda kaldım yahu. yazıktır bana. vay bana vaylar bana hatta. bir yere yetişmem lazım ama herkes sanki sıraya girmiş gibi "ya 91 şuraya kadar gelsene benle, şimdi tek başına gidemem oralara" diye beni alakasız alışveriş mekanlarına götürdü. ulan kendime alacağım birşey mi yok, yoksa param mı yoktu rüyamda çözemedim. tamamen etkisiz eleman olarak dikiliyorum koca rüyada. en sonunda böyle incik boncuk satan bir yerdeydim, "bitmez, vallahi bitmez" diye bir köşeye çöküp ağlamaya başlayınca uyandım. zamanlamayı yesinler. psikolojim bozuldu uyanınca bir an. madem rüyaydı nasıl o kadar bunaldım acaba, terlememiştim bile ki normalde kabus modelleri bende kan ter içinde uyanmalarla sonlanır. kalktım, böyle olmaz diyerekten, açtım biramı yaktım sigaramı, kırgınlığa da salladım üstü açılmamış küfürlerden bir tane, çıktım balkona, bi sigara, bi sigara, bi sigara bir bira daha derken biralarım bitti, kapattım dükkanı ben de. rahatladım ya, oh bari kaç saat kaldıysa o kadar saat huzurla uyurum artık dedim. saate bile bakmadım ki 05.00 falan görürüm moralim bozulur diye. ne mümkün, nasıl bir meymenetsizlik varsa üstümde. efem uykuya daldık, bir direksiyondayız. ama ne beter bir şey. ufak da bir araba aslında ama, sanki çift dorseli tır. düdükten bir yere park etmeye çalışıyorum arabayı, kıçı girse başı dışarda kalıyor, başı hallolsa kıçı açıkta. bir-üç-beş-yirmisekiz. girmedi lan araba. hayır kabustaki azme kurban olsunlar. normalde böyle bir şey olsa, şerefsizimki bırakır o arabayı orada çeker giderim, "başlarım böyle işe" diye. orda azmettik işte, aldık boyumuzun ölçüsünü. sonrası kalktım artık bi üçüncüyü kaldıramam atlarım balkondan diye, ver duşu, ver kahveyi oturdum sabah haberleri izledim bok varmış gibi.
*
sabahtan beri bir gülücükler, bir tebessümler bende, tarifi yok. at hırsızı gibiyim aman da aman annesinin güzeli. birileri bir şey söylese de kaşını gözünü patlatsam diye hırlayarak dolaşıyorum resmen şirkette. akşam olacak mı bilmiyorum ama, akşama kadar hiçbir vukuata bulaşmazsam ben için olay olacak.
*
yine konudan uzaklaştım, sanki ordalıkta bir konu varmışcasına. havalardan değildir efenim hiç bir bok. suçu günahı olmayan, cevap bile veremeyecek objelere fatura kesilmemelidir. aynen benim bir zamanlar yaptığım "sinirlenince kırabileceğin en yakındaki şeye yumruk at" taktiği gibi. ne kapılar, ne telefonlar, ne elektrik düğmeleri telef olmuştur o yolda. saçmadır. yıllar evveli babam demiştir, "korkuyor musun ulan insanlara yumruk atmaya da, sana karşılık veremeyecek şeylere vuruyorsun, sıkıyorsa git insanlara vur" diye. sonra baktık ettiğimiz kavgalar aya fezaya ulaştı, konu komşu kapıya birikiyor, çocuk hiç çekinmiyor insanlara vurmaktan, "efendi ol" gibi daha naif taktikler verilmeye başlandı. kendi evime çıkıp, üniversite mezunu olgun bi adam olunca, güzel bir çift deri eldiven aldım kendime, hırsımdan duvar yumruklarken takıyordum. o yüzden çatlamıştı sağ elimin tarak kemikleri iki defa :D kronik gerizekalılık dedikleri böyle bir şey olsa gerek. geçti ama onlar, geçeli çok zaman oldu. ay ne mutlu bana, çocuğumuz büyüdü. o günlerden bu güne, her şeyi kendime faturaladım ben. sinirliysem duvara değil, kendime vurdum. ortalıkta bir kerizlik olduysa faturasını kimseye değil kendime kestim. çabaladım elimden geldiği kadarıyla. ne kadar başarılı oldum kisem bilmiyor ben dahil.
*
boktanım bu aralar günlük. çok boktanım. sebebi de havalar filan değil. benim. ben kötüyüm aslında, havalar gayet güzel.

Stab

döneceğim ey dost.

Daha estetik gitmenin yolunu bulamadım,
Baharın son günlerinde yaza girmeden bavulumu dağıtarak yatıyorum.
Ölmüyorum.
Üzerimdeki toprağın altından görmeyi bıktığım için gidiyorum.
Ve bu gidişlerin dönüşünü bilmesem çok şey atıp tutardım ama herşeyi tahmin edebiliyorum.
Ve sizleri seviyorum.

Ben yokken iyi durun e'mi...


Pazartesi Sorunu

en sonunda geçti başağrısı, ama gün hala keyifsiz.
aynı anda hem alkollü hem de hasta olmaktan nefret ediyorum.
kafa sepet gibi, vücut dökülüyor.
bugün bir keyifsiz, bir saçmayım sorma gitsin günlük.
eve gitmek, askıda kalan bir makina çamaşırı yıkayıp, battaniyeme sarılıp ölmek istiyorum.
oysaki mayıs da girdi, bizimkiler askerden dönüyor eli kulağında.
ne bileyim, tatil yapamayacak olsam da tatil zamanı yaklaşıyor.
kimse sallamayacak olsa da doğumgünüme az kaldı.
ne bileyim, mutlu olmak çok da zor değil bu donelerle ama gel gör bende takat yok.
antibiyotik almiycam ama, mayısta antibiyotik mi olurmuş.
karnım aç gibi, ama sıkıntıdan kaynaklı yeme isteği bu sanırım, zırt pırt acıkmam da.
dün rüyamda dövmemin bir kısmının silindiğini gördüm, sabah kalktığımda sırtıma bakmaya korkuyordum.
bakamadım da doğal olarak.
acaba silinmiş midir ki?
eve git, işleri bitir.
ağırlıkları kaldır.
battaniyeyi bul.
öl.
ulan araba, o kadar da atladımdı yola. çarpacaktın işte.
yersem.
a
Günün Şarkısı:
Sir Bob GELDOF - I dont like Mondays
Play it outta loud.

Fight for the Living


Efem sabahtan beri daha ayılamamış kafayla sistemi dengeye getirdim, bir de üstüne son çektiğim oyunu kurdum ki tadından yenmeyecek bir oyun, en azından benim için. "Hellgate : London". Zaten şu introyu görüp de, eski bir Warmage'in gaza gelmemesi gibi bir seçenek yoktu :) Torrenti mevcuttur, yaklaşk 7.4gig download gerktirir, oynanış açsınından Diablo'ları andırır. Fakat senaryosu itibariyle beni daha çok etkilediğini söylememe gerek yok sanırım. Kurtarın efenim Londrayı, Londra düşerse sıradaki şehir Manchester ki bunu hiçbirimiz istemeyiz, di mi?
"Remember the Dead and Fight for the Living!"

içimden geldi

Daha çok var ama olsun. Erken kalkan yol alır.
Ne kadar sevgi dolu bir cumartesi sabahı.
Lovebug diye bi şarkı gönderdi Dénis bana akşam.
Ondan oldu sanırım bunlar.
Uyanır uyanmaz sallamaya başladım sağa sola.
Ne kadar aşkböcüğü varsa, o kadar da 91 var efem.
harharhar.

ailenizin tarayıcısı

mecburiyete düştüm kaybettim cdlerimi diye, 45 dakkadır webcam için driver arıyorum.
benle beraber internetin yarısı da arıyormuş sanırım. herkes debeleniyor itspeed webcam driver diye. biraz dikat edilse bulunacak. arıyosanız elinizin altında bulunsun efenim.

Israr


Yasakların Topyekün Karşısından Biryerlerden.