inandıramadım yazdım da, 1 kasım 2008 cumartesi akşamı, kadıköy yeldeğirmeni'nde bir daha yolumun düşmesi namümkün bir meyhanede (meyhanemiydi lan orası? aman diyeyim) abbio, maje, ciga ve 91 oturmuş, kutlamaktayken, ciga ile vardım o tespite.
inanmış o benim dediklerime. neden diyecek olursanız, ben sadece onun yakın bir zamanda evleneceğini duymuştum, duymamam gereken bir kişiden. nişanlanmış. ve bana söylemiyor. yüzünde o hüzünlü, muzur gülümsemesi, üzülmesin, üzülür duyarsa diyor.
tamam ulan, bunları yazarken bile gözlerim doldu, ama üzülmüyorum fıstık. sadece senin adına sevinebilirim bile, ama;
Ü Z Ü L M Ü Y O R U M !
abbio etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
abbio etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
kazma, kürek, ÇAPA, samatya, koşuyolu
akşam tam 10 kişiydik. 1/2500000 oran için düşük gözükebilir aslında ama, biz onu bulmaya gittik. bulacağız da. sen dayan koca adam.
akşam kan vermekten çıktığımızda belliydi gecenin bitişi, "şu tarafta bir biraane gördüm" diye bir ses çıktı, abbio biraanenin adını söyledi, ben rakı mı içsek dedim, asbaşkan samatya dedi, büyükbaşkan istikamet verdi, patriot yol tarif etti ve ekip samatyaya ulaştı. yok orda dizi çekilmiş, yok burda alihaydar. ben anlamam benim derdim alkol nidaları arasında 25 dakikada karar verebildik hangi mekana oturmamız gerektiğine. bir güzel içtik rakımızı, kan verdik rakı aldık diye gayet hoş replikler döndü. giderken acaba 3er tüp daha mı versek kanı alkollüyken başka alkolsüzken başka çıkar mı acaba sonuçlar dediğimize göre, etkisi tümden sıfır değildi :)
bundan sonra biri nerde oturuyorsun diye sorarsa kaçacağım ahali. ben istanbulda yaşamıyormuşum meğerse. ulan polis çevirmesine girmeyelim diye aksaray ve lalelinin ara sokaklarında 20 dakika kaybolduk, gözünü sevdiğim memleketi nelerle doluymuş ya. orkinos disco bar diye bir yer gördüm, gülmekten bi hal olmaya çalışırken açıklama geldi, abiii içerde rus var. tabi, facebook olayı, önemli olan ruh güzelliği değil, rus güzelliğidir diye. zor kaçtık millet bize de saracaktı neredeyse. utandım bile kendi çapımda, ciga zaten kaçmak için dünden razı.
abbio'nun sitesine çöktük sonra, güncel tartışmalardan sonra abbioyu yatırdık gece 2 sularında, yani yatmaya gidiyorum dedi gitti, giderken beni de kovdu pezevenk, sen sabah işe gitmeyecekmisin lan diye kibarca. abi müsade olursa biraları bitirelim bari dedik, alttan almak zorundaydık. adam evsahibi, sitesinin bahçesinde kalasla girişse bize hakkı var.
ciga ve 91 olarak sabah 4e kadar deplasman yaptık, konuştuk saatlerce. bu adamla konuşmayı, uzun uzun dertleşmeyi seviyorum arkadaş. abi ben sabah uyuyacam sen işe geleceksin, mahcup oluyorum demesi bile garip geldi, bu kadar düşünceli olma be adam! :)
sonra biraz geç geldim tabi işe, ama izinliydim. co-pilotum sağolsun, su vanası patlamış, tamirciyle uğraşıyor diye izni patlatmış bana. şıracı-bozacı-akşamcı-sosyal içici olarak devam ediyoruz yola.
beni sevin anacıım, dibe vurmaya namzet bu günlerde sanırım sevilmeye ihtiyacım var.
akşam kan vermekten çıktığımızda belliydi gecenin bitişi, "şu tarafta bir biraane gördüm" diye bir ses çıktı, abbio biraanenin adını söyledi, ben rakı mı içsek dedim, asbaşkan samatya dedi, büyükbaşkan istikamet verdi, patriot yol tarif etti ve ekip samatyaya ulaştı. yok orda dizi çekilmiş, yok burda alihaydar. ben anlamam benim derdim alkol nidaları arasında 25 dakikada karar verebildik hangi mekana oturmamız gerektiğine. bir güzel içtik rakımızı, kan verdik rakı aldık diye gayet hoş replikler döndü. giderken acaba 3er tüp daha mı versek kanı alkollüyken başka alkolsüzken başka çıkar mı acaba sonuçlar dediğimize göre, etkisi tümden sıfır değildi :)
bundan sonra biri nerde oturuyorsun diye sorarsa kaçacağım ahali. ben istanbulda yaşamıyormuşum meğerse. ulan polis çevirmesine girmeyelim diye aksaray ve lalelinin ara sokaklarında 20 dakika kaybolduk, gözünü sevdiğim memleketi nelerle doluymuş ya. orkinos disco bar diye bir yer gördüm, gülmekten bi hal olmaya çalışırken açıklama geldi, abiii içerde rus var. tabi, facebook olayı, önemli olan ruh güzelliği değil, rus güzelliğidir diye. zor kaçtık millet bize de saracaktı neredeyse. utandım bile kendi çapımda, ciga zaten kaçmak için dünden razı.
abbio'nun sitesine çöktük sonra, güncel tartışmalardan sonra abbioyu yatırdık gece 2 sularında, yani yatmaya gidiyorum dedi gitti, giderken beni de kovdu pezevenk, sen sabah işe gitmeyecekmisin lan diye kibarca. abi müsade olursa biraları bitirelim bari dedik, alttan almak zorundaydık. adam evsahibi, sitesinin bahçesinde kalasla girişse bize hakkı var.
ciga ve 91 olarak sabah 4e kadar deplasman yaptık, konuştuk saatlerce. bu adamla konuşmayı, uzun uzun dertleşmeyi seviyorum arkadaş. abi ben sabah uyuyacam sen işe geleceksin, mahcup oluyorum demesi bile garip geldi, bu kadar düşünceli olma be adam! :)
sonra biraz geç geldim tabi işe, ama izinliydim. co-pilotum sağolsun, su vanası patlamış, tamirciyle uğraşıyor diye izni patlatmış bana. şıracı-bozacı-akşamcı-sosyal içici olarak devam ediyoruz yola.
beni sevin anacıım, dibe vurmaya namzet bu günlerde sanırım sevilmeye ihtiyacım var.
Bu Sabah ..
"bu sabah uyandim..
sana ait esyalari bir kutuya doldurdum..
ve senden kalan izleri akan suyla yikadim..
bu sabah uyandim..
bu sabah senden ayrildim..
bu sabah uyandim..
bana ait hayalleri bir yurege hapsettim..
ve benden kalan dusleri gecen zamana biraktim..
bu sabah uyandim..
bu sabah yeniden basladim..
ne ilk ne son bu sabah..
ne cok ogrendi bu gonul
ne cok sondu ne cok yandi
her defasinda kanatlandi
bu son sandi ama aldandi
boyun egmedi bu gonul
ne alisti ne uslandi
bu gonul uyandi..
bu sabah yeniden basladi..
bu gonul uyandi..
bu sabah yeniden basladi..
yeniden basladi.."
Ne alakaysa sabahtan beri bu şarkı dilimde. Sebep desen yok, sonuç desen bu olamaz. Ne iştir anlamadım. Bu sabah yorgun uyandım aslında, 2 gündür alkolün keyfindeyiz, farklı konseptlerde farklı alkoller tüketiyoruz. Sabahın köründe sirenlerle kalkıp işe gelmek koydu tabi. Hala tam olarak ayılmamış bir bünye, mırıl mırıl şarkı dönüp duruyor dudaklarda, bir de merak var ortada "acaba nereden takıldı bu şarkı dilime" diye. Varacağım sonuç muhtemelen "kafamda unutamadığım biri olsa kesinlikle bu gün unuturdum ağbi" olacağı için çok da düşmüyorum üstüne. Düşsek de varılacak yer pek de farklı değil. Ama şu anda olunacak daha iyi yerler biliyorum. Neresi mi? Mesela;
sana ait esyalari bir kutuya doldurdum..
ve senden kalan izleri akan suyla yikadim..
bu sabah uyandim..
bu sabah senden ayrildim..
bu sabah uyandim..
bana ait hayalleri bir yurege hapsettim..
ve benden kalan dusleri gecen zamana biraktim..
bu sabah uyandim..
bu sabah yeniden basladim..
ne ilk ne son bu sabah..
ne cok ogrendi bu gonul
ne cok sondu ne cok yandi
her defasinda kanatlandi
bu son sandi ama aldandi
boyun egmedi bu gonul
ne alisti ne uslandi
bu gonul uyandi..
bu sabah yeniden basladi..
bu gonul uyandi..
bu sabah yeniden basladi..
yeniden basladi.."
Ne alakaysa sabahtan beri bu şarkı dilimde. Sebep desen yok, sonuç desen bu olamaz. Ne iştir anlamadım. Bu sabah yorgun uyandım aslında, 2 gündür alkolün keyfindeyiz, farklı konseptlerde farklı alkoller tüketiyoruz. Sabahın köründe sirenlerle kalkıp işe gelmek koydu tabi. Hala tam olarak ayılmamış bir bünye, mırıl mırıl şarkı dönüp duruyor dudaklarda, bir de merak var ortada "acaba nereden takıldı bu şarkı dilime" diye. Varacağım sonuç muhtemelen "kafamda unutamadığım biri olsa kesinlikle bu gün unuturdum ağbi" olacağı için çok da düşmüyorum üstüne. Düşsek de varılacak yer pek de farklı değil. Ama şu anda olunacak daha iyi yerler biliyorum. Neresi mi? Mesela;

Bu fotoğrafı unutmayın, ilk hüznümde kamyon gibi bir yazı yazacağım bununla ilgili.
Abbio bey aradı geçmiş günde, kış gelmeye başladığından mıdır nedir bilinmez, ben hafif kış uykusu denemelerinde uyuyorum fena. N'apıyorsun gelişine uyuyordum anasını satiim kontrasıyla karşılık verdik sanarken, "Ankaradan Abim Geldi" kartını yerinde oynadı abbio. Abimiz gelmiş evde mi durulur dedik, attık kendimizi dışarı. Süratli giyinme rekorları altüst oldu. 3 dakikada hazırdım kendimi dışarı attım. Çengelköyde nihayete erdi yolculuğumuz.
Adam sosyal tabi, buluyor, biliyor böyle yerleri. Benim gibi asosyal (yoksa antisosyalmiydi o?) adam değildir kendileri, sadece tribünü değil, İstanbul gecelerini de takip eder, yaşar hayatın içinde. Ben de "İstanbulu dinliyorum, gözlerim yarı açık". Hayattan kaçmak iyi güzel de, böylesi yerlerin var olduğunu bilmek, arada oralara gitmek gayet şık oldu. Tekrarını ne zaman yaparız bilinmez ama, palamut da on numaraydı be :) Adam boşuna dememiş "palamut abbio" diye önceki ada yazısında, varmış bir bildiği.
Saatler satleri kovaladı, faili meçhul bir saatte giriş yaptık eve, devamı var sözleri verilerekten. Evde ailenin olduğu unutulmuş tabi, bir girdim baba hala maç izliyor, anne "yine mi içtin sen?" silahını kuşanmış bekliyor. "Çok güzeldi anne, çok. Ama biliyor musun, biz daha güzeldik" dedim, boş gözlerle baktı bana. Sever o da beni, ama sanırım bir gün diyecek "seni doğuracağıma taş doğuraydım" diye. Güzeldim ben, eskiden daha güzeldim, şimdilerde ise kendimi aşmaya başladım, hayırlara vesile olsun.
Dün sersem sersem dolandık, ayılamadık, sonra tekrar sarhoş olmanın daha iyi olacağına kanaat getirdik. Kadim dostlarım ve onların "kankiş"i ile çook güzel bir akşam geçirdik. Galatasaray vurdu, biz haykırdık. Caddebostan benzin güzel yermiş, gelgelelim oraya takılan tipler için aynısını söyleyemeyeceğim. Benim için de öyle diyorlardır muhtemelen, kafadan 10 kişi sayarım arkamdan "suratsız pezevenk" deme potansiyelinde. Gülümsüyordum ulan ben aslında, sadece size gülümsemiyordum hepsi o.
Sonrası standart, eve gel, iki bira daha al, oha be Galatasaray bu kadar mı içirilir adama diye düşün. "Yıldızlar da kayar" de anlamsız bir şekilde. Gülümse sonra, aile çoktan uyumuş, duvarlara iyigeceler dile, bir daha gülümse.
Yazıyı yazarken bir mesaj geldi, ondan kafam dağıldı biraz. Ama çok da iğrenç olmadı be. Ayrıca da, katılıyorum sana mesaj sahibi, bu saatte benim de sen gibi uyuyor olmam lazımdı. Hatta sen gibi değil, sen biraz fazla şirin uyursun benim gibi öküze kıyasla, benim uyumam şöyle olmalıydı;

91 hayatın kıyısından bildirdi. Eylemlerimiz sürecek.
Etiketler:
91,
abbio,
hayattan kesitler,
raki
Ne Geceler Yaşadık
ve hâlâ ölmedik.


Yağmurluydu gün, kötü haberlerle başlamıştı, cıvıl cıvıl bir sesin haricinde. Evden çıkmamaya karar vermiştim, dış dünya tehlikeliydi benim için. Ama dünya ayağıma geldi, nasıl reddedebilirdim ki. 8 sularında Abbio ve IRELAND, 9 sularında da ciga olay mahalline intikal etti.

Başlangıç J&B, Karga ve Efes ile olunca, finali rakı ile yapmak kaçınılmazdı. Vay anasını. Yan balkonda bizi izlemekten yorgun düşen gençliğe ise sabır diliyorum. biz daha çok içeriz de, siz izleyemezsiniz bile.
Kulaklarınız mı çınladı? Sebepsiz yere alkol mü almak istediniz? Bir anda kimliği belirlenemeyen hüzünler mi çöktü üstünüze? Yalnız mı hisettiniz? Korktunuz mu ıssız yolda bir başınıza yürümekten, ıslık mı çaldınız yoksa hafif bir şarkı mı mırıldandınız?

Sorumlusu biziz. Biliyoruz çok güzeliz. Hep olduğu gibi, eğdik başımızı, yürüyoruz.
Kaçış - Bölüm 1 - Run Baby Run
Sonunda pazartesi, işyerindeyim. Kaçmaya çalıştığım herşeyin bütünü gibi, ama bir şekilde bildik bir yer. Ayılma telaşı. İyi ki geldim diyeceğim neredeyse, yoksa bu yazıyı yazamayacaktım sanki; günlerdir durmadım, duramadım. Neyse uzatmayayım, hala sarhoşluktan etkiler varken, çenem düşecekse yazı yazarken düşsün, saçmalarken değil.
Bu fotoğraftaki gibi başladı yolculuk, yüzlerde anlamsız bir gülümseme, ama içte derin bir hüzün. Dışı seni, içi beni yakar derler ya, o hesaptan olduk resmen. Bakan insanlar "vay anasını heriflere bak, mutlular" diyorlardı muhtemelen, tabi bir kısmı da "allahsızlara bak ramazan ramazan ellerinde bira, püüü bi de araba kullanıyor herif" de demiş olabilir, o onların kendi terbiyesizliği. Hem abbio içmedi onları teyzecim, ben kendime almıştım, o geyikli'den arabalı vapura binene kadar sadece birkaç yudum aldı, bilinçli adamdır kendisi, yerseniz.
Gitmenin heyecanını hiçbirşeye değişmem, hayatımda böylesi gidişler az da olsa çok severim kendilerini, 17 yaşımdayken de olmuştu, gecenin bir vakti, elimde bir valiz, yıllarımı geçireceğim bir yere doğru gidiyordum, korkuyordum, ne olacak nasıl olacak hiç bilmiyordum, ama gidiyordum. Bu sefer de aynı heyecanı duydum, tabi aradan uzun yıllar geçmiş, amiyane tabiriyle bünye kaşara bağlamış, gidiş kısa metrajlı. Fakat tüm bu etkenlere rağmen, gidişim heyecanlıydı, meçhule gidiyordum, yine yapmıştım. Umuyorum yakında o da buraya yazmaya başlar, Kaska'nın tabiriyle yanımda abbio vardı, hani şu "göt emanet edilesi dostlardan" olur kendisi. Saatlerce gittik, elimizde harita, göz kararı kaçırmamamız gereken sapağa kaç kilometre kalmış kontrolleri, "abi benzini siktiret ben iterim de, bira bitiyor benzinci bulalım" replikleri. Güzel insanlardık yolda, yol mu bizi güzel yapıyordu, gitmek mi; bilemedik.
Lapseki'den son araba olarak zorla soktuk kendimizi arabalı vapura, "arkadaşım neden agresifleşiyorsun ki, bize gel dedin sandık" diyen kibar abbio ve "skicem yine gece gece bela bizi buldu, agresyon yapmayalım arkadaşım, alıyor musun bizi almıyormusun" diyen sinirli 91 olaraktan, geldiğimizi belli ettik. Oradan ver elini çanakkale, geyikliye nereden gidilir hocam? Şu istikamette hiç tekel bayii var mı ki? Yolda kalmayalım bak derken vardık, tabi gece 22'de vapur yok, karanlıkta el yordamıyla bulduğumuz tabelada son vapurun 00.00'da adaya doğru kalkacağı yazıyor. Ulan insan ışık falan koyar şu tabelaya da görmesi kolay olur? yoook olmaz öyle şey, hepimiz türküz, zoru seviyoruz ne yapalım. Ufak tefek bir atıştırmadan sonra arabayı vapura soktuk, en öndeydik biz hani, yine arkada kaldık, son araba olarak giriyoruz? Yuh atıştırırken yine bira mı içiyorduk? Dalmış mıyız kumsalda, kızmayın ama lütfen, kınamayın. Bizim geldiğimiz yer bu kadar huzurlu değil, zaman orada su gibi akıp geçmiyor ki. Yabancılığımıza verin.
Vapur hareket edince aciz kulunuz 91 bedeni uykuya teslim etti, yol boyunca harita mühendisliği, co-pilotluk, part time filozof full time alkoliklik yaptı, yazıktır çocuğa. Abbio sezonu yeni açıyor, yudumladığı biraları saymazsak toplamda 3-4 tane içmiş, ne der dağ gibi yiğide? Hafif bir sarsıntıyla uyanıyorum, ah, gelmişiz adaya, ışıl ışıl, ufak, kutu gibi bir yer. Bense olanca nemrutluğumla "n'oldu geldik mi?" insanı, ulan bir defa da gülerek uyan be adam. Yok öyle birşey. Çok nadirdir gülümseyerek uyandığım ve malesef bu da onlardan biri değil. Adaya geldik ya, acilen şarap almamız lazım. Tabakhaneye yetişeceğiz ya, acil, çok acil. Birer şişe alındı hemen, yahu abbio, daha yeni uyandım ne şarabı? İyidir iyidir derken, bilmediğimiz bir yola girdik yine, anlamsız bir şekilde abbio gayet güzel, paranoyalarım başlıyor, "en son bu adam mesaj atıyordu o kadına, acaba yine birşeyler mi oluyor, kapıldı mı, gidiyor mu?" paranoyak olmak zor şey vesselam. Çadır kuracak takat yok, fakat gel gör ki gecenin o saatinde pansiyonlar kapalı. Yahu açık tutun son gelen vapur belli zaten 01.00'de varıyor adaya, dur yarım saat daha, varsa gelen giden üç kuruş daha para kazanırsın. O hikaye japon anime'i olur ada insanı için, birden çok değişik ada gördüm, hep tembeldi insanı, güzel insanlardı ama istisnalar haricinde hep tembel. Çadır? Babacım kimde var o derman, kim kuracak çadırı, zaten kallavi birşey. Arabada yatarız derken celallenen abbio bizi gecenin macerasına çıkartıp "hadi abi çadırı kuruyoruz" diye aksiyona garkediyor. Manyak mıyız ulan derken, cevaba gerek olmadığını biliyoruz, gören de anlıyor zaten. Çadırın kazıklarını çakmak için taş arayan mı istersin, kazığı eliyle toprağa saplayan mı, kibara bağlayıp "abi kamp yerindyiz, ayıp olmasın izmariti yere atmayalım" diyen mi. Haha kendime inanamıyorum bazen.
O anda kalan 4 günde neler yaşayacağımızın sinyali bendenizden geliyor.
- "Abbio farlar açık nicedir, bitmesin aküsü Ateş'in?"
- "Yok be abi biter mi yarım saat far yakmakla."
- "Abi ben anlamam araba işinden, biliyorsun ehliyet de yok, ama n'olur n'olmaz sen bir aç şu kontağı."
(öfleye pöfleye giden bir insan profili, sonra marştan gelen tıkırtılar)
- "Hasktir hacı abi çalışmıyor bu?"
(gülerken anırmamak için zor duran 91 profili, insan demeye dilim varmıyor)
Araba nasıl çalışır, "su yatağımız yok, toprakta mı yatacağız" (adama 3 günde türlü çabayla dedirtemedim deniz yatağı diye, vay anam serhat ne içilmiş), yokuş yukarı da olsa ben bu arabayı iterim (ki ittim :P ), şu tahta sedirimsileri çadırın içine koyalım ki toprakta yatmayalım, toprak çeker, saat 3, şaraplar bitiyor, uyku yok, ada havası bir garip, lan üşütmeyelim şimdi? IRA militanı şeklinde uzanılıyor tahta sedire. Hint fakirleri bok yesin yanımızda, o rahatsız aparatta bir bebek masumiyetiyle başlıyor "mışıl mışıl" uyuma seansı.
Sabah güzel bir güne uyanıp, kahvaltı biralarını müteakip ada turuna başladık. Elimizde kamptan aldığımız harita, vay anasını serhat, iki gündür elimden harita düşmüyor, ne olacak bu işin sonu? Akvaryum koyu diyorlar, Rüzgargülü diyorlar, nereler ola ki onlar? Buluruz dert değil, hele birer tane daha bira alalım, kesin buluruz. İlk kurban akvaryum koyu, fonda nereden çıktığı belli olmayan arif susam (?) vay anam vaaay, adam haykırıyor da, bize ne oluyor? Notumuzu düşelim hemen, adaya gidecekseniz ve tüpsüz dalıştan hoşlanıyorsanız, güzel bir şnorkel-palet takımı ile gidiniz, muhteşem bir yer. Şnorkelim olmadan kendi halinde bir yüzücü gözlüğüyle bile tüpsüz dalışlarımın en keyiflisini yaptım. (Hoş hiç tüplü dalmadım, becerim dışındadır kendisi) Bir sürü balık, mercan kayalıkları gibi güzel kayalıklar, suyun altında mümkün olsa at masayı otur rakı iç o manzaraya. Gerçi oraya zıpkınla giren o hödüğü dövmemek içimde kaldı, güzel olan her şeyin içine sıçmaya azmetmişiz sanki ulusça, yazıktır be. O balık vurulmaz arkadaş, huzuru da kaçırılmaz. Sessiz sakin salınıyor hayvan orada, mangala atsan atılmaz, yiyemezsin, kıçına mı sokacaksın vurduktan sonra? Develerden kaçış yok bunu anladık.
Yavaştan yola koyulduk devamında, yolda bir adam gördü abbio, girişken insandır kendisi, benim gibi çekingen ve yabani yanlarını iyi törpülemiştir, bir ünledi adama doğru "amca burası neresi, ada dediniz şarap dediniz nerede bulunur bunlar?" diye. Adam da bulunduğumuz yerin adını söyledi, Şarabın da fabrikası biraz ilerde solda dedi. Ada döngümüz orada değişti zaten. Kafamda bir anda çınladı o sözler.
"Here come the riders
As the wheel of Dharma's is running out of time
Here come the riders
As the wheel of time is running out of time" / Bruce Dickinson -Darkside Of Aquarius
Hayatımda hüznün bu kadar yakıştığı başka bir kadın görmedim. Göreceğime de inanmıyorum. Şebnem abla, bize birkaç çeşit şarap ikram ettikten sonra, birer şişe aldık, sağolsun açtı şarapları, gün boyu elimizden düşmeyi, yani bitene kadar, o da bir saat filan herhalde. Dönüşte nicedir yemediğim kadar güzel bir kalamar indi bira eşliğinde, arkasından maç izleme hatası, Fenerbahçe maçı, insanlara huzursuzluk vermemiz, Galatasarayımızın golü, Nonda attı bir oldu, sorna abbio bir koştu, bir koştu. Şenol tuttu, ortasına bitirici bir şekilde kafayı vuran ben gecenin skorunu belirledim. Galatasaray : 1 Antalyaspor :1 abbio&91 : 1.000.000
Bu arada şenol kim bilinmiyor, o geceden sonra sabahında hayatta olup olmadığımızı sordu, son iyiliğini yaptı ve kayboldu. İstanbula dönünce davet etmiş bizi, güzel insan.
Burada keseyim, bu birinci kısım olsun. Anlatmakla bitmeyecek şeyler yaşayınca benim gibi geveze, sayfalarca yazsam kesmeyecek. Ama şu anda yazmaktan çok, bir sigara molasına çıkıp çooook uzaklarda, aslında çoook yaklaşmış bir insanı düşünmek istiyorum. Aklımda tek bir soru;

Nereye gidiyoruz? Evet biz. Nereye?