corvus etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
corvus etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

I Hate Love.




“Have you ever been in love? Horrible isn't it? It makes you so vulnerable. It opens your chest and it opens up your heart and it means that someone can get inside you and mess you up. You build up all these defenses, you build up a whole suit of armor, so that nothing can hurt you, then one stupid person, no different from any other stupid person, wanders into your stupid life...You give them a piece of you. They didn't ask for it. They did something dumb one day, like kiss you or smile at you, and then your life isn't your own anymore. Love takes hostages. It gets inside you. It eats you out and leaves you crying in the darkness, so simple a phrase like 'maybe we should be just friends' turns into a glass splinter working its way into your heart. It hurts. Not just in the imagination. Not just in the mind. It's a soul-hurt, a real gets-inside-you-and-rips-you-apart pain. I hate love.”


Neil Gaiman


Nereden çıktı bilmiyorum. Okudum tekrar, binbir küfür patlattım. Neil Gaiman büyük adamsın. İçmek istiyorum ulan akşam, deli gibi içmek istiyorum.

you aint see the best of me yet

Siyahlar içindeydi adam, soğuğu hisetmeden yürüyordu sokakta, vakit akşamüstü. Yağmur güzeldi, insanlar ondan kaçışırken adam onunla huzur buluyordu. Arka cebindeki şarap şişesi ısıtıyordu sanki onu, ıslanmak ise son günlerde başına gelen en güzel şeydi. "Siktiret ulan" diye geçirdi içinden, bu da geçer lafı her konuma uyduğu için güzel değil miydi sanki?

Kapşonu çıkartırken, şapkasını taktığı için bir daha mutlu oldu. Son aşkından kalan tuzlar şapkanın üstündeydi hala. Yağan yağmurla beraber son izler de siliniyordu, bitmiş olan hiçbirşeyin izini taşımamalıydı adam, ruhundaki örselenmişlikler hariç.

Şarabı ağzına götürdü, hiç de sevmezdi aslında. Ama Kırmızı. Güzeldi o, beyazın tadı güzel olsa da, Kırmızının kendi güzeldi. Sonra adam susuz kalmışcasına içti Kırmızıyı. İçtim.

ve hala Hayattayım.



"Hava soğuktu ve yağmur çiseliyordu" diye başlayan 10dan fazla düzyazı buldum, zamanında yazdığım. Saçma bir şekilde, farklı bir girişle yazayım dedim, bu çıktı. Fotoğraf için :
http://www.aylakadam.org/wp-content/uploads/blogger/blogger/469/993/1600/raining1.jpg adresi arakladığım adrestir. Kaldırın derlerse kaldırmam, ama sezarın hakkı sezara teslim edilir efenim.

Ne Geceler Yaşadık

ve hâlâ ölmedik.

Yağmurluydu gün, kötü haberlerle başlamıştı, cıvıl cıvıl bir sesin haricinde. Evden çıkmamaya karar vermiştim, dış dünya tehlikeliydi benim için. Ama dünya ayağıma geldi, nasıl reddedebilirdim ki. 8 sularında Abbio ve IRELAND, 9 sularında da ciga olay mahalline intikal etti.

Başlangıç J&B, Karga ve Efes ile olunca, finali rakı ile yapmak kaçınılmazdı. Vay anasını. Yan balkonda bizi izlemekten yorgun düşen gençliğe ise sabır diliyorum. biz daha çok içeriz de, siz izleyemezsiniz bile.

Kulaklarınız mı çınladı? Sebepsiz yere alkol mü almak istediniz? Bir anda kimliği belirlenemeyen hüzünler mi çöktü üstünüze? Yalnız mı hisettiniz? Korktunuz mu ıssız yolda bir başınıza yürümekten, ıslık mı çaldınız yoksa hafif bir şarkı mı mırıldandınız?



Sorumlusu biziz. Biliyoruz çok güzeliz. Hep olduğu gibi, eğdik başımızı, yürüyoruz.

Karelerle 4 Gün

Gidiş anı, Gün batar, Günbatımına karşı biralar fütursuzca içilmelidir.

İlk ada turu başlangıcı. Vay anasını dur abbio dur, fotoğraf çekicem.


Ya buradan atlanmaz mı peki?

Orada olmak istiyorum şu anda. Türlü fırtınaya razıyım.


O son dubleleri içmemeliydik.

Çok yalnız gözüküyorsun be usta.

Günbatımı, ada, Corvus, Hüzün.

Virane, ama güzel. Yalnız, ama mağrur.


"20 sene sonra tekrar buraya geldiğimde hayatım yine böyleyse, oturur ağlarım." 91

Sen Sarıyla Kırmızı! Hüznümüzün Yıldızı.


Ay doğudan süzülmekteydi Rüzgargüllerinin üzerine.

Bir gün biz de böyle bir yer açacağız orada. Minik, Güzel ve Bizim.

Dönüş yolu, durabilseydik apayrı bir yazı konusu çıkacaktı. Olmadı. Ama yıllar sonra görmesi güzeldi. İlkti o be, çocukluktan çıkmaya çalışıyordum daha.


Bir tatil de böyle bitti. Güzeldi, bizimdi, özeldi. Paylaştım daha da keyifli oldu. Fotoğraf kaliteleri çok yüksek değildir sanıyorum, hem telefonla çekildi, hem de çeken kişi hep sarhoştu. Kusuruma bakılmaya. Kullanmak istiyorsanız buyrunuz kullanınız. Kaynak gösterirseniz şık olur, göstermezseniz de canınız sağolsun :) Ama "aa ipneninbiri bizim tatil fotoğraflarını araklamış" derim olur da görürsem, yalan yok. ( Not. vay şerefsiz ben :) html'e direk yazmayınca thumb olarak atmışım fotoğrafları, yüksek çözünürlükte bir hali yokmuş zaten. isterseniz haber ediniz :P )

Kaçış - Bölüm 2 - Sen, Ben, Değirmenlere KARŞI

İkinci bölüm, geç oldu, güç de oldu ama oldu. Yani (10.38'de kaydedildi taslak diyor sekreterim blogger bey, şu anda saat 12.53, evlerden ırak hakikaten güç oldu :P ) olacak, başlanmış iş bitmiş iştir ne de olsa, sanki babam gelip yazacak, ben yazmazsam nah biter. bunu idrak ettikten sonra gidip bir yerlerden soda bulayım. Öğle yemeği iyiydi hoştu da, sanırım mideme oturdu allahsız.

Nerede kalmıştık? Şenol dedik, gecenin sonu dedik, hatırlamıyoruz dedik. Dedik de, uyanması çok zordu. Hele bir de gece vakti 91 tuvalete çıkar da çadırın fermuarını kapatmazsa, hele ki ilk gece abbio çadırı kurarken çadırın tabanına "cırt, cııııırt" diye hasar verdiyse. Bir de bu iki organizmanın (dedim ya insan demeye dilim varmıyor, evlat olsa sevilmez) akşam damacanayla alkol tükettiğini düşününce, sabahı tahmin etmesi sıfırla eksi sonsuz arasında herhangi bir noktaya denk geliyor. Düşünmemek en güzeli. Yedik fırçamızı oradaki "anaane" teyzemizden, çok içmişiz, fantastik olmuş girişimiz, üzülmeyin hep olur öyle, insanlar ilk günlerinde patlak veriyorlar mealinde birşeyler söyledi. He dedik. Adamın biri bizi kalasla dövmek gerektiğini söylemiş, neden girişmediği muamma, kimdi o deyince, arka masada kahvaltısını eden kel rahatsız olmuş gibi durdu, güldüm kendisine. Gidip kulağına fısıldamak isterdim, reklam sloganı tarzında; "Bir kalas asla yetmez" diye, ama o arada birayla meşguldüm, bir de gelmeyen menemenin godot'suydum.

Gündüz olağan şekilde Akvaryum koyu (ısrar ediyorum gidiniz), Şebnem abla, O muhteşem şaraplar, Rüzgargülü, Kamp arasında geçti, sessizdi, sakindi. Abbio dünün yorgunluğunu atmak için erken uyudu. Ben üstüne yatacak tahta bir sedir buldum, 5 şişe bira ve abbio'nun sigarası eşliğinde 2-3 saat yattım. Yıldızları izledim, cırcır böceklerinin korosu muhteşemdi. Hayatımı gözden geçirdim nicedir yapmadığım şekilde, uçurumdan aşağı yuvarlandığımı farkettim, gülümsedim yuvarlanırken, o da bir safhası değil mi sanki delirmeye giden bu yolun. "Sil baştan başlamak gerek bazen, hayatı sıfırlamak" dedi, şebnemlerin ferah olanı, dinlemedim. Çünkü aslolan Şebnem abla'nın bize söyleyeceği "Hatırlamak bir anlam ifade ederken o hatıralara kederlenmek, o kederi yaşamak" idi. Duyar gibiyim "ulan ipne daha duymadığın bir söz nasıl o anda aklına gelmiş olabilir ki?" diye :) Melankolik insanız vesselam (bilgi işleme çok teşekkür etmek istiyorum şu an için, Scorpions - Still lovin' you çalmakta şu anda, taa lise yıllarıma pencere açtılar), aynı kelimelerle olmasa da aynı hissiyatla düşünüyoruz. Çok yaşa sen Şebnem abla, hüznünle, güzelliğinle, biricik olmanla, ve daha mutlu günler için, çok yaşa.

En sonunda sabah oldu, yine bir kahvaltı, yine bira ama ondan sonrası fantastik oldu. Efenim Abbio kişisi tipime bakıp "bu takoz hiç bilmez masa tenisi" demiş olacak ki, bana maç teklif etti. Malumunuz olacağı üzere, biraz futbol izleriz, biraz da kural tanımazlık var bünyede, biz de masa tenisini 50de devre, 100de biter şeklinde icra etmeyi uygun gördük. Biz raketlere doğru giderken, o gece tanışacağımız arkadaşlar da kamp mahalline yeni duhul oluyorlardı. Vah gariplerim. Sayın okuyucu, tabirimi mazur gör ama, maçın sonunda kelimenin tam manasıyla abbio efendinin eline verdim, raketleri. Gönül timsah yürüyüşü yapmak isterdi ama, çok tozluyu, edemedim kendime bu kötülüğü. (Tabi şöyle bir durum da söz konusu, masa tenisinden önce tavla da oynamıştık, aman allahım o neydi yahu, bu günü hiç unutmayacaksın diyen abbio ve tavlayı 6-2 gibi net bir skorla sözün sahibinin koltuk altına sıkıştıran 91. Kahretsin, her geçen gün mükemmele yaklaşıyorum.)

Adanın doğal bitki örtüsüyle içiçe geçen güzel bir günden sonra, bizim doğal besinimiz olan şarapları almak üzere geri dödük kürkçü dükkanına, e boru değil, gündüz şehir merkezinde Şebnem abla bizi görmüş, el bile sallamış, iade-i ziyaret yapılmazsa olmaz. Duşumuzu almamızı müteakip oradaydık, tüm dingilliğimizle. Misafirleri varmış, masadan da kaldırdık ama, hiç üşenmedi o. Sanırım ağır kaldırmış ama, eğilip kalkarken acı çektiğini saklamaya çalışsa bile, acıyı gören gözlerden saklamak biraz zordu böyle şeyleri. O arada eşi lafa tuttu bizi, dün sizden bahsediyorduk diye. Hep aynı saatte gelip, aynı şarapları alan iki kişi olarak kazınmışız belleklerine, hoş tabi.

Yine akşamüstü, yine rüzgargülü dedik, elimizde Şebnem ablanın hediyesi kadehlerle, abbio tespitte bulundu, "buradayken daha bir içli muhabbet dönüyor sanki" diye. E tabi, yeşil gülüşler, mavi öpüşler var fonda dedik, acımız büyük dedik, sen sarıyla kırmızı dedik (biliyorum anlamsız geliyor, eve gidince unutmaz da fotoğrafları atabilirsem anlam kazandırabilirim bu sözcüklere, af buyursun kıymetli okur) İçli sohbetler ister istemez özel mülkün saat 20 itibariyle terkedilmesi ile yerini mobil içli sohbetlere bıraktı, 4 kilometrelik yolu yaklaşık 1 saatte aldık ki bu da kendi çapında bir rekordu, araba içinde kadeh tokuşturarak şarap içtiğimizi görseler kesin "gay" damgası yerdik, ki kampa dönünce abbio bu soruna bir çözüm getirdi. herneyse o bir sonraki paragrafın konusu.

Kampta bira içelim isteğine, abbio şaraptan devam kontrası verdi, biz de Şebnem abla'ya ihanet ettik, açılan birer şişe talay şarabı Karga'nın ardından çamaşır suyu gibi gelse de, içinde alkol var o da candır mantığıyla içerken, çirkin ördek yavrusu yanımıza geldi, merhaba diye. N'apıyorsunuz burada sorusunu, Hagi kıvraklığıyla "içiyoruz" diye sağından atıp solundan geçerken, abla formamıza asılmak suretiyle "gelin beraber içelim" diyerek engelledi. Tehlikenin farkında değillerdi, ha keza biz de. Tanıştık çift olmadıklarını ısrarla belirten çiftle, abbio'nun ısrarlı "biz aynı çadırda kalıyoruz ama heteroyuz" saplamaları eşliğinde.

Adayı sordular, hikayemizi anlattık, çok güldüler, hatta çirkin ördek yavrusunun bir ara gözünden yaş geldi. Utandı garibim göğsündeki "69" dövmesini bize açıklarken. Yok çok sevdiği bir arkadaşı "6" imiş, o da "9" imiş, hayat boyu hatırlamak için yapmışlar, kinayeli oldu tabi. Biz abbio ile dövme yaptırsak "333" yaptırırız herhalde, "üçyüşotuşüş" şeklinde okuyoruz, hep sarhoşuz diye bir açıklaması olur, hiçbir seksüel çağrışım yaptırmaz, çünkü belirtildiği üzere "heteroyuz abi". haha.
Hatun kişi bizi yarın akşam yapacakları mangala davet ederken, biz sabah yola koyulacağımızı söyledik, ve o fikir çıktı bir anda. "O zaman bu akşam içelim rakıyı"

Son akşamı Bölüm 3'e saklamak niyetindeyim, çünkü çıkıp sigara içmem, yine düşünmem, yine gülümsemem gerek. Sanırım sabahten beri çok fazla somurttum, bulduğum soda bile fayda etmedi.

Gökgürültüsüz, çocukluğunuzda yediğiniz pamuk şekerler tadında rüyalar dilerim efenim. Size değil, O'na ;)

P.S. Kıyamadım, size de efenim, size de :)

Bir Karga Fasılası..


Melekler kadar sakin..

Bozcaada’nın rüzgarından, bağlarından, tarihinden gelen bu kuşun kanadına takıldık. Adanın koruyucusu Apollo’yu kızdırana dek, rengi bembeyaz ve zeki...

Bozcaada’nın rüzgarından, bağlarından, tarihinden gelen bu kuşun kanadına takıldık. Adanın koruyucusu Apollo’nun verdiği cezayla rengi simsiyah ve zeki...