I walk alone

artık gülmekten apayrı hallere giriyorum günlük. ben kendimi salak sanadurayım, ne salaklar var etrafta, gördükçe gül allah gül gül allah gül :) şöyleki, eski kız arkadaşlarımdan biri aradı dün, müstakbel damat adayımız kendisini dövmüş. zaten rutin olarak da böyle tozunu alıyormuş arada ablanın. ya allasen bunu bana neden söylüyorsun be kadın? mor çatı'ya benzer bir halim mi var ulan? polisi ara dedim ben de doğal olarak. ne diycem, "lokasyon ver hemen geliyorum ağzını burnunu kırıcam o ipnenin" mi? hayır bir de beni onun için terketmiş insan evladı, insanın yüzü tutmaz be. hayır gidip ikisini de dövmek vardı da, yakıştıramadım kendime, şovalye ruhlu ökküzüm vesselam. devamında yaklaşık bir yıldan uzun zamandır tesadüf edemediğim bir kız online oldu. dünyagüzeliiii, arada biraz photoshop tahripli fotoğraflarını bile görmüş olabilirsiniz buralarda, emin değilim. nerelerdesin ne yapıyorsun durumundan, güney kaliforniya'da fotomodellik yaptığını öğrendim. yürrü bea, yakışır güzelime gazlarıyla devam ederken, sırf itlik olsun diye "ben senden çok hoşlanıyordum ya, keşke yakınımda olsaydın" gibi bir şey saçmaladım, kafa zaten durma noktasında. bir de küfür yedik, "ben tüm o geçen zamanda sana aşıktım, neden söylemedin de buralara gelmeme izin verdin" diye. hey maşşallah. ne bileyim lan, çok derdin varsa söyleyeydin diyemedim, ben de söyleyemem işte böyle ıı şey falan diye kıvırdım. dünyanın herhangi bir yerinde görüşmek üzere deyip o browseri kapatmak farz olmuştu ne de olsa. devamında önce ev, sonra hastahane, sonra tekrar ev derken, Pirizim aradı, saklamaya çalışsa da çok kötüydü sesi, ve yanında olmam gerektiğine karar verdikten yaklaşık 8 dakika sonra bahariyede karşısına oturmuş onu dinliyordum. "life sux" hakikaten felsefe gibi, üstüste gelmekte de üstüne yok böyle musibetlerin. 2 saat de onunla oturduktan sonra biraz rahatlamış olacak ki en sonunda gülümseyebildi, ben de görevi başarmanın huzuruyla onu evine bırakıp, elleri cebe sokmak suretiyle sokak aralarında yürümeye başladım. ıslıkla tempo tutacak bir şarkım bile yoktu. adliyenin önünden geçerken yukarı doğru baktım yine. bir sigara daha yaktım. aklımda bir iki ölüm sahnesi izlediğim filmlerden kalan, hayatımla ilgili bir gerçeği daha görmenin huzursuzluğuyla eve kadar yürümeye karar verdim. zaten uyuyacak iki saatim kalmış, bir saati yolda yürüyerek geçse, kim ne kaybeder ki? :)

Six Little Ex On the Run

kafam acıyor. ufak bir yarık olmasına rağmen acıyor işte. sürekli kabuk yolup duruyorum ben de, arızalıyım sanki. ilk defa kafam yarıldı belki de ondandır. haşarı bir çocukluk ve iki defa kafaüstü ağaçtan yere çakılmaya rağmen yarılmayan bu kafa, nasıl oldu da yarıldı, itirazım var sayın okuyan kişi. bir de şöyle bir düşündüm de, özellikle cuma akşamı, yok ulan işte. herkesin arayacağı/arayabileceği birileri var iken her durumda, benim yok. bildiğin yok yani. hiç mi yok sorusuna kıçınla gülecek kadar yok. ne olursa olsun tek başına çözmek durumu sözkonusu, ne gelirse tek başına göğüslemek. bu düşünceler fena bastırdı üstüme üstüme, neticesinde uyumak da güçleşti. herzamanki şeyler deyip geçtik işte. o arada da sırtım kaşınıyordu. sağolsun cumartesi akşamı Piriz kurtardı beni o dertten. bira içemedi kız 3 saat sırtımı kaşımaktan. rezalete bak :) millette bakıp durdu, n'oluyo lan diye. özel bi durum olmasa ben bilirdim onlara tek tek sormayı ama, edemedim. bu arada şeyi farkettim sevgili aşık erkek camiası; bir sevgilisi/nişanlısı vesairesi olduğunu bildiğiniz bir hatuna, ve üstelik hiçbir koşulda size pas vermeyen bir hatuna, yalnızbaşına gördüğünüzde asılıp, yanında ben modeli biri varken asılmıyorsanız, zerre adam değilsiniz, topunuzdan nefret ediyorum. aklıma geldi işte. uyuz bir durum işte, evlat olsa sevilesi değil. koca pazar evden bi oy vermek için çıkarım diye düşünüyordum. öyle de olmuştu, sonra Pınarın yanına modaya inmek için evden çıkmama yakın o salak telefon geldi. sonrası hastane koridorları yine. korkulacak bir durum yok, iş benle alakalı değil. kendimi kesmiyorum, henüz. ama neden hayatım bu kadar aksiyon yüklü, neden insanların geneli beni böyle çözülmesi gereken sorun durumlarında arar da gülünecek bir şey varken aramazlar anlamıyorum. oysaki ben de ne kadar isterdim başım sıkıştığında birini gözü kapalı aramayı. valla. isterdim yani. ama kadere karşı çıkacak bir durum yok. söylenecek sözüm ise kalmadı gibi bir şey. birkaç kitap almam lazım. koca bir kavanoz da kahve. huzur ne dış dünyada, ne de insanlarda. kendi içimde bulamazsam yoktur, ve bulacağımı düşündüğüm sürece ben iyiyim. gerçekten.

Prison Break S01E01

Özgürlük güzel şey vesselam. Kıymetini bil günlük :)
*
hayatta ne kadar anlamsız şeyler olursa olsun, sakin durup gülümsemek, o üstündeki "rahvan gitsin" havasını kaybetmemek çok önemli, yaşayarak da test ettim bunu. hiç eksilmedi gülümsemem ve hiç azalmadı rahatsız olmaları benden. ama tabikide bu benim gülümsememe engel değildi. hehe. her şey bittikten sonra Ciga ve Pınar'a rastlayıp, onlarla birkaç bira içip günün kritiğini yapmak ise paha biçilemezdi. haklısın abi, bir tane normal adam aradık hep, ama biz ne kadar normaldik ki? seviyorum sizi.
*
Günün Özlü Sözü.
26.03.2009, Saat 09.38
Biz Galatasaraylıyız, alışığız biber gazına ama, bu hakikaten iğrençti.

Me vs. Myself vs. I

yazdım. hem de çok uzadı yazdıklarım, lakin gel gör ki, sanki duygu sömürüsü gibi olacakmış diye düşündüm. sildim sonra. yazan da ben, silen de ben nasılolsa. yine kesitler şekline dökesim geldi aslında düşünceleri, ama sanırım o şekilde yazmak için çok yanlış bir alan burası. ya da doğru ama ben kabullenemiyorum. bilemedim.
*
24.03.2009, 17.58, Kazancı Yokuşu, içses.
"iyi oldu lan adamı görmeye gitmem, özledim. göt göte olmak yaramıyor belki bazen, 15 dakikalık yürüyüş mesafesine, en az 4 aydır görüşmüyoruz. oha. iyice boktan bir adam oldum."
24.03.2009, 18.05, Otel, münazara.
-müdür çok oldu be.
-çok oldu abi, ama sanki son gördüğümden beri daha iyisin? o asabiyet gitmiş üstündeki.
-yok be anam, nerde. belki asabi olamayacak kadar bezginim, bilemedim.
24.03.2009, 19.08, Beşiktaş, İçses vs. Bilinç.
içses-kısmi diyet ve spor güzel de, şurada denize karşı bir deniz ürünleri salatası ile iki bira gitmez mi 91?
bilinç- gider gitmesine de pezevenk, daha 2. günden su kaynatmasan olmaz mıydı?
içses- ya su kaynatmak değil bu, farkında değilsen belirteyim, bu akşam benim istediklerim olacak, kontrolü kaybettin sen şairler parkında bira içmeyi hayal ettiğinde.
bilinç- herkesin düştüğü hataya düşüyorsun, kontrolü kaybettiğimi bana söylersen kontrolü alırım, beni bu kadar da mı tanıyamadın ki?
içses- kaçabilirsin, ama saklanamazsın.
24.03.2009, 19.27, Üsküdar Sahil, Bilinç.
"Sırtıma bepanten sürme çabalarımda başarısızdım, kabul etmek lazım. Ama bundan kötü tarafı, sırtıma o bepanteni sürecek kimse olmaması sanıyorum. yani, ne bileyim. o kadar boktan durumdasın yani? kapris yapmak için bile kimseyi arayıp o yardımı isteyemezsin? edemem herhalde, yani ne bileyim, kimseye o zahmeti verecek yüzüm yok herhalde. kabul et çocuğum, bir başınasın işte. madem öylesin, onun getirdiği gibi davran. sen de kimse için orada olma. yanına baktığında kimse yoksa eğer"
24.03.2009, 19.41, Tekel Bayii, Diyalog.
"91 - iki bira, bir winston light
Market - Abi sen winston light içmezsin? hem iki bira ne iş?
91 - sende de chester yok ki, var mı?
Market - yok abi.
91 - o zaman iki bira bi winston light.
Market - abi iki bira? neden o kadar az?
91 - bilmiyorum. iki. çabuk lütfen."
içses - n'aber yavru kuş? demiştim sana, kaçabilirsin ama saklanamazsın.
bilinç - kabullenmek için senin susman lazım önce, ve bunu almadan sen susmayacaksın. göt.
24.03.2009, 20.21, HQ, Efes-91
bilinç - güzel başlangıç oldu, da sanki eve kadar sinmiş hüznün kokusu. bunaldım ya, film bile izlemek istemiyorum sanki. mısır patlatsamıydım acaba biranın yanına? hani konsepte de uygun olurdu. ama üşeniyorum ya, hem dursun o mısırlar, belki biri gelir, hoşuna gider. sen yemesen bir şey kaybetmezsin herhalde? üff fena saçmaladım. winston light da çok hızlı bitiyormuş yahu, ne zaman 6.yı yaktım? çoğalttım sigarayı, hakkaten. yok canım o kadar da çoğaltmadım aslında. sigara hafif abi ben ne yapayım? güzelmiş ama. değiştirip buna mı dönsem? 4 paket içerim bir günde lan ben bundan? sanki içtiğim çok farklı ya :S üff neden sadece iki bira aldım ki? bilgisayar da sapıttı, sürekli reboot. istesem de film izleyemem zaten. neden nefes alması güçleşiyor ki?
içses - siktir, gerizekalı.
24.03.2009, 21.01, HQ, Anastacia.
And I wonder if you know
How it really feels
To be left outside alone
When it's cold out here
Well maybe you should know
Just how it feels
To be left outside alone
To be left outside alone...
24.3.2009, 22.14, HQ, Yatak.
25.03.2009, 07.02, HQ, Anastacia.
And I wonder if you know
How it really feels
To be left outside alone
When it's cold out here
Well maybe you should know
Just how it feels
To be left outside alone
To be left outside alone...
Sırtım kaşınıyor. Bepantene çözüm buldum da, sırtımı kaşımaya nasıl bulucam, duvara sürtünme harici bilemiyorum. Kanatlarımı yoldurmiycam, kendime bile.

Uykum Var

Uyumak ve hiiiç uyanmamak. Ne hoş olurdu.

ROAR!

I have my own wings now, skies are MINE and MINE ALONE!
akşam2030 sularında çıktım 13.45te girdiğim stüdyodan. zordu ama değdi :)
efenim çok güzel kanatlarım var benim artık. yani kuzguna yavrusu dinazor gözükür durumu var belki ama, ben bayıldım. başkasında görsem "öhş yisinner seni" bakışları atardım dövmeye. artık öylesi bakış atasım geldiğinde aynaya bakıcam geçicek :D hihoho
ve onunla beraber sanki ruh halim düzeldi. caddebostandan kızıltoprağa kadar yürüdüm o yağmurda, tüm gün yemek yememiştim, patlattım bir işkembe çorbası, midedeki kahve kalpazanlığını alsın diye. aldı da sağolsun, sonra atladım eve geldim. yorgunluktan ölecek durumdaydım yahu, dayak yemiş gibi. son dönemin en huzurlu uykusu olabilir ama uyuduğum, hoş iki saate yakın resmen döndüm durdum yatakta yorgunluktan uyuyamadım. böyle yoğrunluğu yesinler orası ayrı. bööle arayıp sorup merak edenler, tek tek öperim. şimdi biraz daha spor ve rejim zamanı. shape up or feck out vaziyetleri :) dünkü ağlama seansı da buhranlı durumlardan kaynaklı herhalde, değmezdi biliyorum ama iyi rahatlattı. şimdi keyifle arkama yaslanıp gülümseme zamanı.

"i believe in god and i believe god believes in kevin garnett"


uyanalı maksimum yarım saat oldu ey güzel insan. ama uyandığımdan beri kıkır kıkır gülüyorum, alışık olmadığım üzre. somurtmam lazımdı ama dün akşam o kadar güzel bir akşamdı ki, etkisi hala üstümde sanırım. hihihohoho :) aslında mutlu olması o kadar kolay ki, sadece akıntıya bırakmak, sadece karşındaki insanın gülümsemesine dalmak. masal evinde geçirdiğim en güzel zamanları düşünüm, kaska kıskanmasın, dün akşam en güzellerinden biriydi. çok güldük çok irdeledik. suratımdan gülümseme eksik olmadı. hiho teşekkür ederim. oradan kalktım, göztepede iki tane abimin misafiri oldum kısa metrajlı birkaç saatlik. şunu farkettim ki ben mutlu olduğumda etrafımdaki insanlar da mutlu oluyor. kırdım kendilerini gülmekten, hakikaten bir iki noktada karın ağrısı yaşattım. "yine cemyılmaz moduna geçti pezevenk" hahaha, n'apim çok mutluydum ve etrafımda somurtan insan olamazdı. olmadı da. belkide cemyılmaz aklımda kalmış, o yüzden leeet dı sanşaaaynnn diye uyandım belkide, tey tey tey diye. hoş uyandığımda ilk cümlem "hasktir kesin saat 3 ve ben her şeyin içine sıçtım" idi ama olsun, sıçmadım, süperim, tam zamanındayım, çok harikayım, bir numarayım :) akşamdan bir paranoyamı geçeyim, sen de gül okuyan kişi, yaktığın efora yazık :) eve geldiğimde 0100'i geçiyordu saat, ve öğlenden yıkadığım çamaşırları asmak zorundaydım, ufak bir iki sorundan sonra astım topunu, fakat beyaz kağıtçıklar ortada uçuyor. alkolün de tetiklediği paranoyalarla "ananskim kesin gömleklerin cebinde bir evrak vardı, parçapinçik olmaması gereken bir şeyin içine sıçtım alalalalacezamıversin" dedim kendime. kanıtlardan en büyükçe öbeği de bıraktım sabah incelenmek üzere. uyanınca baktım ki, sadece geçen günkü panelde verdikleri postitleri cebimde unutmuşum :) hahah biliyordum zaten, ben hiçbir şeyin içine sıçmam ki, ben süperim günlük. bakma sen hayvan gibiyim, zavallıyım laflarına. ben bildiğin süperim. şöyle bir kontrol ettim, verdiğim kilolarda sorun yok hala verilmiş halde duruyorlar. sadece kilo verdiğim halden 600 gram fazlayım şu anda, o da kesin son kertede içtiğim şarap. allahsız çok güzel geldiydi ama hehehe. akşamın kadıköy kısmında kibardı ama, sanırım göztepe ve evde içtiklerim yine hardkordu. hey maşşallah bana ki polis çevirmesinde camdan çıkıp "'yakşamlar amirim" dememle durdurulmamamızı bir tutuyorum. arasıra polisler bile seviyor beni. hihoho. eve bakıyorum şu anda, ufak bi elettiriksüpürgesi lazım sadece. kendime bakıyorum, tamam çirkin oldum daha da ama, o kadar güzel gülümsüyorum ki. banka durumuna bakıyorum, daha batmadım sürprizden çıkan ödemelere rağmen. akşam fotoğrafını çekmediğim gülümsemeye bakıyorum (valla çok istemiştim ama olmazdı) çoooooooooooook şeker. diyorum ya ben boktanım hayatım boktan filan diye, alakası yok. benim yerimde olmak için bileklerini kesecek bir araba dolusu adam vardır (ne arabası laaaaaaan kamyon kamyooooooon :) ) sonracıımaa, daha 8 saat yazmak istiyorum ama hisettiklerimi yazamıyorum (kasten tek s ile). 88 dakika sonra kadıköyde olucam, güzel bir adamla güzel bir kahve içicem. 88+80 dakika sonra caddebostanda olucam, ilk dövmemi yaptırıyorum, yaklaşık 7-8 saat o sürecek. arada gelişecek olayları bilmiyorum. ama planım dövme bittikten sonra mikrozun ordaki starbuck's dan bir 8 shotlu ice americano alıp, sahilden denizi adaları izliycem. yanımda biri olursa sarılıp öpçem (valla, şlooop diye öpçem, kim olursa yanaaanı) beklenmeyen bir şekilde şükredicem yataama yattığımda, ölmeyi istediğim anlarda bile ölmeyip bu günleri yaşadığım için. sen de öyle yap okuyan kişi. sağlıklıyız, hayattayız, daha ötesi yok. dur lan hatta bi evi arayayım anne babanın sesini duyayım. çok içimden geldi, iki dakka müsade bana :)


"hey mom! i got my first tatttoo!" seansı güzel geçti, sen biliyorsun sen nasıl istiyorsan dedi :) sanırım baba 1 kademe daha zor olacak, ama olsun. istek arzu mutluluk üçgeninde bu da güzel sanıyorum, ne bileyim işte. 3 olunca gidicem buralardan, ondan sadece sizin haberiniz var. onu söylemem kimseye. ama 3 olana kadar şebermeye devam ederim sıkmayın canınızı. mutlu olmaya çalışalım işte hep beraber. olayın sırrı bu. ne azı ne fazlası. gülümseyen herkese sevgilerimle. gülümsemiyorsanız sıkmayın canınızı, o an çok uzakta olamaz.


babam telefona çıkmadı günlük. totem yapmış. telefonla konuştuğumuz günlerde cimbom yeniliyormuş. toteme saygımız sonsuz ne diyelim, ben de aynısını yapıyorum çoğu durumda. ama ne bileyim, çok duymak istemiştim sesini. anneye de söyledim, oyuncağımı aldı şu hareketle resmen diye. emre aydın şarkısına döndü iş. oyunun en güzel yerinde zil çalar ya öyleyim hesabı. totem şu anda ağlamama değmezdi açıkçası. ama siktiret cimbom, gözyaşları da sana. tırt söylemedik hayatımızın orta yerindesin diye. içimizdesin ulan. bizden birisin. boşa söylemedik hayatımızda hiçbir cümleyi, götümüzden de uydurmadık. sadece sevdik, seni, sana rağmen bazen, senin sayende genellikle. böyle işte, hayata bak mna koyim, biraz önce gülümsememi seviyorum sabahtan beri diyordum şimdi ağlıyorum :) ama inadım tuttu, bunlara rağmen gülücem, çizgimin dışında şarkılar koydum, onlarla gülücem. hava yağışlı gibi ya şu anda. güneş açacak temalı şarkılar dinliyorum güneşi sevmeme rağmen. açmazsa da ne kadar umrunda diye bir sor. hiç. valla. ben karanlıkta mutluyum. ama ne isterdim biliyor musun? siktiret söylemeyeceğim, sadece istediğim hiçbir şey olmadı zaten. tek sorun, artık sadece istemiyorum istediğim şeyleri. yapıyorum da. o kadar kuvvetliyim ki şu anda, yanaklar nemli ve kollar kasılmışken, kendi içimde bir ares olma durumundayım.

kahvem bitti, bir sürü dakika geçti ağlamak bitmedi daha. bitsin ibne de çıkıcam evden. yaksınlar mna koduumun dünyasını günlük. yaksınlar. ama senin gülümsemen olduğu yerde kalsın. gülümsemek güzeldir. iğrenç insanları bile güzel yapar, kendimden biliyorum.

herşeye rağmen gülümsemek ve mutlu olmak, mutsuzken bile çabalamak ve müziğimizi yapmak. işimiz bu. ve bir sır vereyim, iş ciddiyeti ve sadakati olmayan biri olarak; ben işimi iyi yaparım. sevgiyle yapılan hiçbir iş boka sarmazmış ya. ona inanmak istiyorum. 91 out. döndüğümde her şey daha güzel olacak.

Invaders Must Die

hava güzel sanki. yağmıyor en azından. saçlarımı kesicem birazdan. sonra ver elini sahil. ran ran beybi ran ran beybi raaaaan olarak, playlist için addicted to bass şarkıları çekiyorum, hiç bilmediğim şarkılarla koşucam. tabi sabah sabah fosur fosur içtiğim 6 sigara ve 2 mug kahve buna engel gibi duruyordur ama olacak o kadar. başlık da oradan alıntı zaten, bir prodigy şarkısı buldum invaders must die diye, çok hoş olmasa da kafa dağıtabiliyor, konsepti de bize uygun. geçen gün bir arkadaştayım günlük, duvarda çok klas 6-7 tane katanası duruyor. aldım birini elime, bir iki hareket ettirdim, yukarıdan savunma, yan kesme filan. sonra da düşündüm, bir gün eve hırsız girse, elinde bıçak mesela, duvardan kaptırsan katanayı, adamın üstüne yürüsen ne düşünür? massive retaliation'a girer mi bu hamle (orantısız güç kullanımı? - emin değilim), yoksa nefsi müdafa mı olur diye. sanırım geçen gün arkadaşın evine hırsız girmesi çok etkiledi. adam hızlı kaçmış ama, biz 2 kat yukarı koşarken herif pencereden süper uçmuş. oysaki "sadece koklayacaktık" :) haha, adamın yerinde olmak istemezdim, katanamız kesici delici aletimiz yoktu ama, hakikaten tehlikeliydik. bar kavgası olsa en azından o dörtlüyle girmek isterdim, eğlenceli olabilirdi vesselam :D

geçen akşam yine modadaydım. bu aralar moda sakini (sakin? ben? hehe lafın gelişi) olmuş kadar oldum. yine yağmur yağdı, hoş o akşam kadar yağmadı. zaten o akşam kadar güzel bir akşam da değildi. ama gerekliydi. üstünüze yağmur yağmasına izin veriniz efem, güzel bir şey yağmur yağması üstünüze. birkaç çeşit bira karıştırdım, midede hoş durmuyormuş efem, yani o kadar karışması. tek çeşit bira idealdir, çok değiştirecekseniz, tarzları aynı biralara sekmeyi denemek idealdir. fazlası cık.


ya akşam gelip de, hakikaten benim de kanatlarım var dersem?
o zaman ne olacak? :)

run baby, run

sanırım iki gündür evde yatıyor olmak civatalarımı gevşetti kısmen. haftasonu koşularına başlama kararı aldım. cumartesinden itibaren, caddebostan migros-bostancı-maltepe istikametinde koşan bir kutup ayısı görürseniz, gülhaneyi aramayın. benim o :) fıstık atmayın ama, su verseniz hayır demem. günlerden sonra ilk tebessüm güzelmiş. özledim herkesi okumayı, kısa zamanda geri döneceğim. yani sanırım. bir ölümlü sadece bu kadarına söz verebilir. pişman olacağınız hiçbirşeyi yapmayın, ve ne olursa olsun gülümseyin. 91 out

:)

nicedir dinlediğim en süratli şarkı.

sen de dinle.

"O zaman belki de bizim görevimiz, yaşadığımız bu sallantılı, hızla değişen, ürkütücü dünyada kendi müziğimizi yapmaktır; önce elimizde olan herşeyle ve daha sonra bu artık imkansız olduğunda, sadece elimizde kalanlarla.. ."
Jack Riemer

çok da fifi

efem atlamadım balkondan dün akşam rahat olunuz. atlayamayacak kadar mutsuzdum zaten. insanın balkondan bile atlayabilmesi için kısmen de olsa mutlu olması lazımmış, bunu anladım :) Mine'm sağolsun "bokunu çıkarma istersen" diye müdahale etti olaya, sonra iki de gülümsemeye vesile oldu. hoş, yazamıyordum bile resmen yorgunluktan, nasıl anladı beni orası muamma. sonra somurta somurta uyumaya gittim, uyuyamadım da en başta. kalkarsam hiç uyuyamam deyip azmettim, saat 0200de kafamı duvarlara vuruyordum, sanırım saat 3 sularında sızdım. 7ye kadar 4 saat, maksimum da 5 saat uyumuş olabilirim. adam olana çok bile. yeterli enerjiden çok ama çok fazlasını sağlar o bana.



ki atlasam da o tutardı zaten. yuh olsun bana, bu kadar insan sevdiğini gösterir ama onların sevgisi tutmaz da iki sittirik resim mi tutar? hayır tabikide. o işin tasviri şık dursun diye, halbuki burdaki meleklerin hepsi kuvvetle muhtemel beni seven insanların objeye bürünmüş hali olabilir diye bir ambalaj da yaparım :) çünkü sanılanın aksine; neyse. o kadar da dürüst olmaya gerek yok, en azından şimdilik :)



efem gaza geldim, kendime birkaç hediye kombinasyonu yapayım dedim, ilk sorduğum yukarıdaki aparat US$500 çıkınca gazım kaçtı. zaten takılara karşı oldum olası bir "alayım da nasıl olsa bir gün takarım" gevşekliğim olduysa, sadece hoşlanmak almak için yeter şart sandım, doğal olarak da reel fiyat "titretti ve kendime getirdi". belki, ama belki bir gün. zaten kendime alsam takamazdım da bunu, takacak birine almam lazım ki, iki güzelliği de aynı anda görüp iyiden iyiye soluksuz kalayım.


dün dutchman'ın yazdığı yazılara sardım, ne güzel yazmış adam diye. ekipçe süperler gerçi, okuyunuz, gülünüz efem. benle vakit kaybındansa, başarılı bir girdi olur hayatınızda, bakışaçısıyla birlikte tarz da olur, kaybınız olmaz. o tarz "en kıl eden üçyüzbilmemkaç husus" gibi bir şey yazmayı düşünüyordum ama okuyup anıra anıra gülünce, bu seferlik somurtmak hakkımı kullanayım, sessiz sessiz durayım bir köşede, adam yazmış işte ne güzel.


biraz önce yine şu "tavuk suyuna çorba" tadında maillerden biri geldi, meraktan açtım. büyükanneler, büyükbabalar ve torunları üçgeninde değişik bir şey olmuş. sanki her büyükanne, her büyükbaba, her torun süpermiş gibi. şimdi açık konuşmak gerekirse, torunlar sürekli torun oldukları anda kalsalar, etraf bu kadar orospuçocuğu dolmazdı. o yüzden torunluk müessesesi de çok matah bir müessese değildir diye düşünüyorum. yani ben oldum, arkamdan bin defa orospuçocuu diyen olmuştur herhalde, yaşanmışlıklardan anlatıyorum bu boku. hoş tek sorun bende yahut torunlarda değil ki, küçükken sokakta top oynamaya çalışırken de kafama odun atan bi orospuçocuu vardı. adını unuttum, mesela rahmetli teyze olsun adı :D gitmiştir hatta döneceği yaklaşmıştır. önce odunu atar, sonra getirin onu çabuk bana diye bi de bizden geri isterdi. vay yüssüz kaltak demeyin, ben diyemedim çünkü. komplike küfredecek kadar kafam çalışmıyordu o zamanlar :) ama bu paralelde, hayatımızın her noktasında "potansiyel" orospuçocuu isek, bu ambalajlama, bu aslında hayat çok güzel "tralay tralay lom" havaları neden ola ki? hayat standart işte arkadaş, kişi ne kadar iyi ise, misal ben, çok iyi olmasam da iyi bir insanımdır, arada kötülüğüm-ibneliğim-götlüğüm tutar, neyse karşımdakinin lügatında bunun karşılığı öyle bir insan olurum işte. yahut öyle bir hareket yaparım. iyi olmak herdaim iyi, yahut göt olmak herdaim göt olduğunun yeter kanıtı değildir insanda. ben buna inandım ya da, delirmeme manevraları vol. bilmemkaç.


yahut benim şimdi götlüğüm tutmuş, benim hiçbir zaman torunum filan olmiycak ya. sarıyorum işte. babanne ve dede de çok erken gitmişler, biri ansızın biri gözümüzün önünde göstere göstere. birinde ara sıra mezarına gider hayatımın ender dualarını eder, birinde moralim düzelsin diye yaşıtım olan kardeşinin torunlarını döverim ya. öylesi dışavurum işte. oysaki olduğum gibi olsam, "aslında böyle olsa süper lan" şeklinde yaklaşımlarda bulunsam, daha naif bir konumum olabilirdi hayatın içinde, lakin gel gör ki, olamadı okuyan kişi. becerilemedi işte o yazdığım şeyler :)

efenim işte bu adam ben olmalıydım. kütük gibi ayık olduğum bir gün, kulağıma sıkı bir i-pod yahut muadili bir aparat koyup, tek şarkıyı loop'a alıp kıyafetleri kontrol edip, gülümserdim ortalığa. valla. ama hiçkimseye yavşamak için falan diil. zaten beceremem yavşamayı, elim ayağıma dolanır. sersem salak olmanın getirisidir. ama tek güzel tarafı, kaskı takıp kontağı çevirdikten sonra, ne salak gülümsemem görülür ne elim ayağıma dolaşır :) hoş hiç bir web sitesinde "final ride"ım gözükmez belki, yahut günlük, sıradan olaylarmış gibi gözükür ne gözüküyorsa. sen saatte 300km/s ile motorun üstünden uçsan bile, aypod'da olaylar hiç olmamışcasına hayat devam eder.
"You'll never see me again, So now who's gonna cry for you?"

biraz evvel attım sigara paketini, belki binbeşyüzüncü defa. yine deniyorum sanırım bırakmayı. bir sefer de başarılı olmam lazım, yoksa olmayacak bu iş. becerebilirsem sanırım uzun zamandan beri ilk defa bir "başardım" hissiyatı gelecek şehrin bu tarafına, başaramazsam da birer kahve söyleriz, ben yine sigara yakarım, insanlar ne yakar ne yakmaz bilemem. yoruldum, çok yoruldum. nefes almak bile zor geliyor açıkçası. dünü pas geçtim yemek hususunu, halsizlik tavan yaparken bu öğlen yemeği imdadıma yetişti. kendimi iğrenç'ten öte hisetmeye ihtiyacım var, ve nasıl olacağını bilmiyorum. derin derin nefes alıp, şapşal şapşal gülümsemek istiyorum. çok şey istiyorsam bir kamyon da çarpabilir, polis de çevirebilir. dert değil. ama birşeyler olsun, ve çabuk olsun lütfen. istiyorum.
artık benim meleklerim var.

Cum'a

Nerdeydi lan benim maskem?


Kutlamaya gelecektik de, ondan şettimdi.

17

e'fem güncelleme geçeyim dedim. dün akşam saat 00.00 itibariyle eve girdiğimde, çadır balkonda yoktu :) ya davulcuya kaçmış ya zurnacıya sanıyorum. ee [GFB]abbio bey, toplamaya yardım etmeyip sadece uzaktan gülerseniz, şimdi yeşil çadırı terziye götürürken beni aramayınız, çünkü ben de gülecem bu sefer.
*
bluetoothum olsa; akşam, yağmur ve moda konulu hoş bir karem var, onu atardım. artık ancak yarına sanırım. çok ıslanmadan çok yürüdüm o yağmurda, hoştu.
*
birkaç gün evvel bizimkilerin ısrarıyla bu süperloto zımbırtısından almıştım, boşa giden bi 6ytl oldu, 6 kolondan sadece 1 (bir) tane mi tutar lan allahsız kupon.
*
Gaaassaray sıkı bi iteleseydi daha çok sevinirdim ama, kısmet SamiYen'e.
*
gecenin düdük bi saati, ayaklarımı uzatmış çamaşır makinasının bitmesini beklerken düşündüm de, ikramiye kazanan düdüklerin çoğundan daha şanslıydım ben dün gece.
*
akşam halısaha maçım var, eskaza gol atarsam müdüre inat paskal nuuma gibi elimi şortumun içine sokucam, sözüm var. artık bunun sonucunda işten mi kovulurum yoksa kavga mı çıkar bilemem.
*
sabah babama otobüs bileti almak için işyerine yarım saat geç gittim. uyuyakaldığımı düşünen takım arkadaşlarım beni işyerinin önünde "alemci futbolcu istemiyoruz" diye karşıladılar. sabri artık dünya ahret bacımsın.
*
mutluyum mutlusun mutlu.